
178. (�nsanlar s�k��acak, Medînedeki âlimden üstün birini bulam�yacaklar.) [E�edd-ül-cihâd; Fâideli Bilgiler s.163] (E�edd-ül-cihâd) kitab�nda buyuruyor ki, Ahmed ibni Hanbel, imâm-� Mâlikin, Süfyân-� Sevrîden, Leysten, Hammâddan ve Evzâ'îden üstün oldu�unu söylerdi. Süfyân bin Uyeyne diyor ki, bu hadîs-i �erîf, imâm-� Mâliki haber veriyor. �mâm-� Mâlik diyor ki, her gece Resûlullah� görüyorum. Mus'ab diyor ki, babam Abdüllah bin Zübeyrden i�ittim: Mâlik ile Mescid-i Nebevîde idik. Biri gelip, Ebû Abdüllah Mâlik hanginizdir dedi. Gösterdik. Yan�na gidip selâm verdi. Boynuna sar�l�p, aln�ndan öptü. Rü'yâda Resûlullah� gördüm. Mâliki ça��r buyurdu. Sen geldin. Titriyordun. Rahat ol yâ Ebâ Abdüllah! Otur, gö�sünü aç buyurdu. Aç�nca her yere güzel kokular yay�ld� dedi. �mâm-� Mâlik a�lad� ve rü'yân�n tabîri ilimdir dedi. Zerkânî (Muvattâ) kitab�n� �erh ederken diyor ki, (�mâm-� Mâlik, me�hûr mezhep imâm�d�r. Yükseklerin yükse�idir. Akl� kâmil, fadl� â�ikârd�r. Resûlullah�n hadîs-i �erîflerinin vârisidir. Allah�n kullar�na, Onun dînini yayd�. Dokuzyüz âlimle sohbet ve istifâde etti. Kendisi yüzbin hadîs yazd�. Onyedi ya��nda ders vermeye ba�lad�. Dersinde bulunanlar, hocalar�n�n derslerinde bulunanlardan çok idi. Hadîs ve f�kh ö�renmek için, kap�s�na toplan�rlard�. Kap�c� tutmak zorunda kald�. Önce talebesine, sonra halktan herkese izin verilir, içeri girerlerdi. Halâya üç günde bir giderdi. Halâda çok bulunmaktan hayâ ediyorum derdi. (Muvattâ) kitab�n� yaz�nca, kendi ihlâs�ndan �üphe etti. Kitab� suya koydu. E�er �slan�rsa, bu kitâb bana lâz�m de�ildir dedi. Hiçbir yeri �slanmad�.)
179. (Kurey� âlimi yeryüzünü ilim ile doldurur.) [E�edd-ül-cihâd; Fâideli Bilgiler s.163] (E�edd-ül-cihâd) kitab�nda buyuruyor ki, bu hadîs-i �erîf, imâm-� �âfi'îde zuhûr eyledi. Abdüllah, babas� Ahmed bin Hanbelin imâm-� �afi'îye çok duâ etti�ini görüp sebebini sordukta: O�lum! �mâm-� �âfi'înin insanlar aras�ndaki yeri, gökteki güne� gibidir. O ruhlar�n �ifâs�d�r dedi. �mâm-� �âfi'î, 150 [m. 767] senesinde Gazzede tevellüd ve 204 [m. 820] de M�srda vefât etti. �ki ya��nda iken Mekke-i mükerremeye götürülerek orada küçük iken Kur'an-� kerimi ve on ya��nda iken, imâm-� Mâlikin (Muvattâ) hadîs kitab�n� ezberledi. Onbe� ya��nda, fetvâ vermeye ba�lad�. O sene, Medîne-i münevvereye giderek, imâm-� Mâlikten ilim ve feyz ald�. 185 senesinde Ba�dâda geldi. �ki sene sonra, hac için Mekkeye ve 198 de Ba�dâda, 199 da M�sra gelip yerle�ti. Vefât�ndan uzun zemân sonra Ba�dâda götürülmek istendi. Kabri kaz�l�rken misk kokusu yay�ld�. Bulunanlar sarho� oldular. Kazmaktan vazgeçtiler. �lm, amel, zühd, marifet, zekâ, hâf�za ve neseb bak�mlar�ndan zemân�ndaki imâmlar�n en üstünü idi. Önce olanlar�n ço�unun da üstünde idi. Mezhebi her yere yay�ld�. Haremeyn ve Erd-� Mukaddes [yâni Filistin] tamamen �âfi'î oldu. Ehl-i sünnetin dört imâm�, hadîs-i �erîf ile medh olunan, ikinci asr�n en iyileridir. Dördü de, (�hsânda onlara (yâni Eshâb-� kirâma) tâbi olanlardan Allahü teâlâ râz�d�r) âyet-i kerimesine dahildir. Bir kimse, bu büyüklere tâbi olmay�p, zemânlar�n en kötüsünde, câhil ve alçak insanlar aras�nda bulunan birisine uyarsa, bunun akl� olmad��� anla��l�r. Allahü teâlâ, (Ülül-emre itaat ediniz!) buyurdu. Ülül-emr, âlimlerdir. Yâhut âlimlerin fetvâlar�n� icrâ eden hükümetlerdir. Her iki tefsîre göre, mezhep imâmlar�na uymak vâcib olmaktad�r. Fahreddîn-i Râzî k�yâs�n delîl oldu�unu ve mukallidin, âlimleri taklîd etmesinin vâcib oldu�unu, bu âyet-i kerimeden ç�karm��t�r. Mutlak müctehid olm�yan âlimlerin de, âmî ve mukallid olduklar�n�, üsûl âlimleri sözbirli�i ile bildirdiler. Müctehidlerin sözbirli�i ile bildirdiklerinden ayr�lman�n haram oldu�u, Nisâ sûresinin yüzondördüncü âyetinden anla��lmaktad�r.
180. (Bir kavmin dilini ö�renen, onlar�n zararlar�ndan korunmu� olur.) [Fâideli Bilgiler s.277] Celâl Nûri bey (�ttihâd-� �slâm) ad�ndaki kitab�nda müslümanlar için arabcay�, mü�terek lisan olarak tavsiye etmektedir. Yavuz Sultan Selîm hân da, bunun için çal��m��t�. Bunu te'mîn etmek içindir ki, tarih boyunca bütün islâm memleketlerinde din kitâblar� arabî olarak yaz�lm��t�. Arabî, bütün islâm memleketlerinde bir din lisan� olmu�tur. Cennette de, herkesin arabî konu�aca��n�, hadîs-i �erîfler haber vermektedir. Böyle dü�ünmek, her müslüman milleti arabla�t�rma�� istemek zannedilmemelidir. Dünya devletleri aras�nda �ngilizce ortak bir dil hâlini almaktad�r. Buna hiçbir devlet, kar�� koymuyor. Bugün ilim ve fen sahibi bir adam�n, bir, hattâ birkaç yabanc� dil ö�renmesi zarûret hâlini alm��t�r. Bunun içindir ki, gençlerimizin arabî ö�rendikleri gibi, Avrupa dillerinden de ö�renmeleri lâz�m ve faydal�d�r ve sevap kazand�ran çok i�lere sebep olabilir. Avrupal�lar�n as�rlardan beri bize yabanc� gözü ile bakmalar�n�, milliyyet hissinden ziyâde, islâm dînini bilmemelerinde aramak do�rudur.
|