Gül Bahçesinden Bir Demet -60
HUZUR PINARI
www.huzurpinari.com
www.serenityfountain.org
www.cocukpinari.com

(Sitelerimiz her gün güncellenmektedir)
Gül Bahçesinden Bir Demet -60


178. (İnsanlar sıkışacak, Medînedeki âlimden üstün birini bulamıyacaklar.) [Eşedd-ül-cihâd; Fâideli Bilgiler s.163] (Eşedd-ül-cihâd) kitabında buyuruyor ki, Ahmed ibni Hanbel, imâm-ı Mâlikin, Süfyân-ı Sevrîden, Leysten, Hammâddan ve Evzâ'îden üstün olduğunu söylerdi. Süfyân bin Uyeyne diyor ki, bu hadîs-i şerîf, imâm-ı Mâliki haber veriyor. İmâm-ı Mâlik diyor ki, her gece Resûlullahı görüyorum. Mus'ab diyor ki, babam Abdüllah bin Zübeyrden işittim: Mâlik ile Mescid-i Nebevîde idik. Biri gelip, Ebû Abdüllah Mâlik hanginizdir dedi. Gösterdik. Yanına gidip selâm verdi. Boynuna sarılıp, alnından öptü. Rü'yâda Resûlullahı gördüm. Mâliki çağır buyurdu. Sen geldin. Titriyordun. Rahat ol yâ Ebâ Abdüllah! Otur, göğsünü aç buyurdu. Açınca her yere güzel kokular yayıldı dedi. İmâm-ı Mâlik ağladı ve rü'yânın tabîri ilimdir dedi. Zerkânî (Muvattâ) kitabını şerh ederken diyor ki, (İmâm-ı Mâlik, meşhûr mezhep imâmıdır. Yükseklerin yükseğidir. Aklı kâmil, fadlı âşikârdır. Resûlullahın hadîs-i şerîflerinin vârisidir. Allahın kullarına, Onun dînini yaydı. Dokuzyüz âlimle sohbet ve istifâde etti. Kendisi yüzbin hadîs yazdı. Onyedi yaşında ders vermeye başladı. Dersinde bulunanlar, hocalarının derslerinde bulunanlardan çok idi. Hadîs ve fıkh öğrenmek için, kapısına toplanırlardı. Kapıcı tutmak zorunda kaldı. Önce talebesine, sonra halktan herkese izin verilir, içeri girerlerdi. Halâya üç günde bir giderdi. Halâda çok bulunmaktan hayâ ediyorum derdi. (Muvattâ) kitabını yazınca, kendi ihlâsından şüphe etti. Kitabı suya koydu. Eğer ıslanırsa, bu kitâb bana lâzım değildir dedi. Hiçbir yeri ıslanmadı.)
 
179.   (Kureyş âlimi yeryüzünü ilim ile doldurur.) [Eşedd-ül-cihâd; Fâideli Bilgiler s.163] (Eşedd-ül-cihâd) kitabında buyuruyor ki, bu hadîs-i şerîf, imâm-ı Şâfi'îde zuhûr eyledi. Abdüllah, babası Ahmed bin Hanbelin imâm-ı Şafi'îye çok duâ ettiğini görüp sebebini sordukta: Oğlum! İmâm-ı Şâfi'înin insanlar arasındaki yeri, gökteki güneş gibidir. O ruhların şifâsıdır dedi. İmâm-ı Şâfi'î, 150 [m. 767] senesinde Gazzede tevellüd ve 204 [m. 820] de Mısrda vefât etti. İki yaşında iken Mekke-i mükerremeye götürülerek orada küçük iken Kur'an-ı kerimi ve on yaşında iken, imâm-ı Mâlikin (Muvattâ) hadîs kitabını ezberledi. Onbeş yaşında, fetvâ vermeye başladı. O sene, Medîne-i münevvereye giderek, imâm-ı Mâlikten ilim ve feyz aldı. 185 senesinde Bağdâda geldi. İki sene sonra, hac için Mekkeye ve 198 de Bağdâda, 199 da Mısra gelip yerleşti. Vefâtından uzun zemân sonra Bağdâda götürülmek istendi. Kabri kazılırken misk kokusu yayıldı. Bulunanlar sarhoş oldular. Kazmaktan vazgeçtiler. İlm, amel, zühd, marifet, zekâ, hâfıza ve neseb bakımlarından zemânındaki imâmların en üstünü idi. Önce olanların çoğunun da üstünde idi. Mezhebi her yere yayıldı. Haremeyn ve Erd-ı Mukaddes [yâni Filistin] tamamen Şâfi'î oldu. Ehl-i sünnetin dört imâmı, hadîs-i şerîf ile medh olunan, ikinci asrın en iyileridir. Dördü de, (İhsânda onlara (yâni Eshâb-ı kirâma) tâbi olanlardan Allahü teâlâ râzıdır) âyet-i kerimesine dahildir. Bir kimse, bu büyüklere tâbi olmayıp, zemânların en kötüsünde, câhil ve alçak insanlar arasında bulunan birisine uyarsa, bunun aklı olmadığı anlaşılır. Allahü teâlâ, (Ülül-emre itaat ediniz!) buyurdu. Ülül-emr, âlimlerdir. Yâhut âlimlerin fetvâlarını icrâ eden hükümetlerdir. Her iki tefsîre göre, mezhep imâmlarına uymak vâcib olmaktadır. Fahreddîn-i Râzî kıyâsın delîl olduğunu ve mukallidin, âlimleri taklîd etmesinin vâcib olduğunu, bu âyet-i kerimeden çıkarmıştır. Mutlak müctehid olmıyan âlimlerin de, âmî ve mukallid olduklarını, üsûl âlimleri sözbirliği ile bildirdiler. Müctehidlerin sözbirliği ile bildirdiklerinden ayrılmanın haram olduğu, Nisâ sûresinin yüzondördüncü âyetinden anlaşılmaktadır.
 
180. (Bir kavmin dilini öğrenen, onların zararlarından korunmuş olur.) [Fâideli Bilgiler s.277] Celâl Nûri bey (İttihâd-ı İslâm) adındaki kitabında müslümanlar için arabcayı, müşterek lisan olarak tavsiye etmektedir. Yavuz Sultan Selîm hân da, bunun için çalışmıştı. Bunu te'mîn etmek içindir ki, tarih boyunca bütün islâm memleketlerinde din kitâbları arabî olarak yazılmıştı. Arabî, bütün islâm memleketlerinde bir din lisanı olmuştur. Cennette de, herkesin arabî konuşacağını, hadîs-i şerîfler haber vermektedir. Böyle düşünmek, her müslüman milleti arablaştırmağı istemek zannedilmemelidir. Dünya devletleri arasında İngilizce ortak bir dil hâlini almaktadır. Buna hiçbir devlet, karşı koymuyor. Bugün ilim ve fen sahibi bir adamın, bir, hattâ birkaç yabancı dil öğrenmesi zarûret hâlini almıştır. Bunun içindir ki, gençlerimizin arabî öğrendikleri gibi, Avrupa dillerinden de öğrenmeleri lâzım ve faydalıdır ve sevap kazandıran çok işlere sebep olabilir. Avrupalıların asırlardan beri bize yabancı gözü ile bakmalarını, milliyyet hissinden ziyâde, islâm dînini bilmemelerinde aramak doğrudur.

 
www.huzurpinari.com
www.huzurpinari.net
www.huzurpinari.org
www.serenityfountain.org
www.cocukpinari.com
www.huzurpinaricocuk.com

(Sitelerimiz her gün güncellenmektedir)
HUZUR PINARI