�NCE MESELELER
Süleymâniye'nin me�hûr âlimlerinden bâz�s�, Mevlânâ Hâlid-i Ba�dâdî hazretlerini, aklî ve naklî ilimlerin en zor ve ince meseleleri ile ma�lub etmek istediler ise de, kendileri yenildiler. Yanlar�nda câhil gibi kald�lar. Çâresiz kal�p, Irak'�n her bak�mdan en büyük âlimi olan ve hüccet-ül-�slâm denen �eyh Yahyâ Mazûrî �mâdî'ye mektup yaz�p; "Süleymâniye âlimleri taraf�ndan, din ve dünyâ ilimlerinin allâmesi, müslümanlar�n hücceti, efendimiz, üstâd�m�z Yahyâ Mazûrî �mâdî hazretlerinedir. Hak teâlâ müslümanlar� uzun hayât�n�zla bereketlendirsin. �ehrimizde,Hâlid isminde bir zât zuhûr eyledi. Hindistan'a gidip geldikten sonra, vilâyet-i kübrâ ve insanlar� ir�âd dâvâs�nda bulunuyor. Bu zât, din ilimlerini mükemmel bir sûrette tahsîl ettikten sonra, terk eyledi. Yanl�� yollara sapt�. Bizler onu ilimde yenemedik. Büyü�ümüz sizsiniz! Bu tarafa gelip, yanl��l���n� ve zararlar�n� def edip, onu yenmeniz, üzerinize vâcibdir. Gelmeyecek olursan�z, bu fikirleri bütün insanlara ve di�er �ehirlere yay�lacakt�r." dediler.
Bu mektup, �eyh Yahyâ'n�n eline geçince, bâz� talebesi ile birlikte, Süleymâniye yolunu tuttu. �ehre yakla��nca, bütün âlimler, kar��lama�a ç�k�p, eline yüz sürüp, herbiri kendi evine dâvet ettiyse de, kabûl etmedi ve; "Bu saatte o zâtla görü�mem lâz�md�r." deyip, Mevlânâ Hâlid-i Ba�dâdî'nin hânekâh�na gitti. O devlethâneye girince, Mevlânâ Hâlid hazretleri kalk�p kap�da kar��lad� ve müsâfeha ettikten sonra, yanlar�na oturttu. �eyh Yahyâ'n�n kalbinde, bir tak�m ince ve zor meseleler vard�. Bunlar� sorup imtihan edecekti. Daha a�z�n� açmadan, hazret-i Mevlânâ, �eyh'e hitâben; "Din ilimlerinde çok mü�kil meseleler vard�r. ��te biri �udur ve cevâb� budur; di�eri �udur, cevâb� budur." buyurup, �eyh'in kalbindeki bütün suâlleri ve cevaplar�n� söyledi.
�eyh Yahyâ bu mübârek zât�n evliyân�n büyüklerinden oldu�unu anlad�. Tövbe edip talebelerinden oldu. �ftirâc�lar bunu duyunca peri�ân oldular. Mevlânâ hazretleri, �eyh Yahyâ'y� çok severdi.
DERGÂHI TEM�ZLERD�
Bir sene yolculuktan, sonra Mevlânâ Hâlid,
Delhi’ye geldi�inde, ikindiydi tam vakit.
Delhi’nin topra��na, ilk ayak bast���nda,
Da��tt� sevincinden, her ne varsa yan�nda.
Sonra var�p elini, öperek o büyü�ün,
Talebesi olmakla, �ereflendi ayn� gün.
O da, ilk i� olarak, ezmek için nefsini,
Verdi ona dergâh�n, günlük temizli�ini.
Her zâhirî ilimde, çok büyük âlim iken,
Ba�lad� vazîfeye, hiç îtirâz etmeden.
Kova ve süpürgeyi, her gün al�p eline,
Aylarca devam etti, dergâh temizli�ine.
Kovas�n� kuyudan, su ile doldurarak,
Ta��rd� omuzunda, bir sopaya takarak.
Dergâhtan o kuyuya, o kuyudan dergâha,
Gidip gidip gelirdi, bir günde, pekçok defa.
Hem dergâh�n temizlik, i�iyle u�ra��rd�,
Ve hem de abdest için, depoya su ta��rd�.
Üstâd�n�n verdi�i, bu temizlik i�inden,
E�er az bir gev�eklik, gelse idi içinden,
En �iddetli cezây�, verip hemen nefsine.
Yine devam ederdi, ayn� vazîfesine.
Bir gün nas�l olduysa, yaparken bu i�ini,
Az hissetti nefsinin, i�e gayretini.
Derhâl kendi kendine, söylendi ki: “Ey nefsim,
Sana bu, çok �erefli, vazîfeyi veren kim?
Yapmak istemez isen, bu i�i e�er ki sen,
Atar�m elimdeki, süpürgeyi ve hemen,
Yerleri, sakal�mla, süpürtürüm vallahi,
Vazîfene severek, devam et, durma haydi.”
Nefsini bu �ekilde, paylay�nca o biraz,
Ondan sonra nefsinden, gelmedi bir îtirâz.
Üstâd�n�n verdi�i, bu i�i yapmak için,
Çal��t� canla ba�la, gev�eklik etmeksizin.
Su ta��ya ta��ya, aylarca omuzunda,
�ki omuzu dahî, yara oldu sonunda.
Bir gün yine dergâha, omuzda su ta��rken,
Mübârek üstâd�yla, kar��la�t� âniden.
Abdullah-� Dehlevî, �âhid oldu ki o an,
Hâlid-i Ba�dâdî’nin, mübârek omuzundan,
Ç�k�yor Ar�’a do�ru, muazzam büyük nûrlar,
Melekler hayranl�kla, onu seyrediyorlar.
Ne zaman ki üstâd�, vâk�f oldu bu hâle,
Anlad� art�k onun, geldi�ini kemâle.
O’nu o vazîfeden, alarak en sonunda,
Emretti ki dâima, bulunsun huzûrumda.
Bâdemâ üstâd�na, yaparak çok hizmetler.
Çekti çok mücâhede, ve çetin riyâzetler.
Be� ay da bulunarak, üstâd�n�n yan�nda,
Olgunla�t� iyice, nazarlar� alt�nda.
Bereketli sohbet ve, teveccühleri ile,
Bu vilâyet yolunda, kavu�tu tam kemâle.
Abdullah Dehlevî’nin, kalbinde s�r ve esrar,
Ne varsa üstünlükten, hepsine oldu mazhar.
Yâni onda bulunan, o �erefli emânet,
Hâlid-i Ba�dâdî’ye, geçmi� oldu nihâyet.
|