İmam-ı Rabbani Hazretlerinden İnciler 29-30 Yazdır E-posta
Hak teâlâ, zâhirimizi ve bâtınımızı [dýşýmýzý, içimizi] sünnet-i seniyye-i Mustafâviyyeye "alâ sâhib-i hessalâtü vesselâmü vettehıyye" uymakla zînetlendirsin! Muhammed Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem", mahbûb-i Rabbil’âlemîndir. Ya’nî Allahü teâlânýn sevgilisidir. Herşeyin en iyisi, en güzeli, sevgiliye verilir. Bunun içindir ki, Nun sûresi dördüncü âyetinde meâlen, (Elbette sen, en büyük, en yüksek olarak yaratıldın) buyuruldu. Yasîn sûresinin üçüncü âyetinde meâlen, (Elbette sen, Peygamberlerimden birisin ve dogru yoldasýn) buyuruldu. En’âm sûresi, yüzelliüçüncü âyetinde meâlen, (Onlara söyle: Benim gitdigim yol, dogru yoldur. Bu yolda yürüyünüz, başka dinlere, nefslerinize uymayınız. Dogru yoldan ayrılmayınız!) buyuruldu. Onun dînine, (Dogru yol) buyuruyor. Onun dîni dýşýnda kalan yollara, felâket yolu deyip, bu yollardan kaçýnýnýz buyuruyor. O Server "aleyhissalâtü vesselâm", Allahü teâlâya şükr etmek ve insanlara hakîkati bildirmek için, (Yollarýn en hayrlýsý, dogrusu, Muhammedin "aleyhisselâm" yoludur) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, (Rabbim beni en güzel edeble, edeblendirdi) buyurdu. Insanýn bâtını, zâhirini temâmlamakdadır. Zâhir ile bâtın, birbirinden kıl kadar ayrılmaz. Meselâ, agız ile yalan söylememek islâmiyyetdir. Yalan söylemek arzûsunu, zahmet çekerek, ugraşarak, kalbden çýkarmak tarîkatdir. Yalan söylemenin kalbe gelmemesi de hakîkatdir. Görülüyor ki, bâtýn işi, ya’nî tarîkat ve hakîkat, zâhir işini, ya’nî islâmiyyeti temâmlamakdadýr. Tarîkat yolcularýna, yolculuklarýnda islâmiyyete uymýyan şeyler görünür ve gösterilirse, bunlar, o ândaki serhoşlukdan ve hâl denilen şü’ûrsuzlugun artmasýndan dolayý olur. Sâliki [tesavvuf yolcusunu], bu makâmdan geçirir, uyandýrýrlarsa, islâmiyyete uymayan birşey kalmaz.

Allahü teâlâ, bîçûn ve bî-çigûnedir. Ya’nî, hiçbirşeye, düşüncelere benzemez ve nasýl oldugu bilinemez. Ona kavuşan, hayrân, şaşkýn ve Ona câhil olur. Orasý, mahlûklar için, cehl diyârýdýr.

Nefs, mutmeinne oldukdan sonra, sýfatlarýnýn, kendisinde býrakýlmasýnda, nice fâide vardýr. Sýfatlarý yok edilseydi, insan, yüksek derecelere ilerliyemezdi. Rûhu, melek gibi olurdu. Kendi makâmýnda kalýrdý. Rûh, ancak nefse uymamakla yükselebilmekdedir. Nefsde azgýnlýk kalmasaydý, nasýl ilerliyebilirdi. Kâinâtýn efendisi "aleyhi minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ", kâfirlerle cihâddan geri dönünce, (Küçük muhârebeden döndük, büyük cihâda geldik) buyurdu. Nefs ile savaşmaga, (Cihâd-ý ekber) dedi. Sevgilinin ahlâký, sýfatlarý, her nerede bulunursa orasý da sevilir. Âl-i Imrân sûresinde, (Benim izimde yürüyünüz! Allahü teâlâ, sizi sever) meâlindeki otuzbirinci âyet, bunu işâret etmekdedir. O hâlde, Ona "aleyhissalâtü vesselâm" uymaga çalýşmak, insaný, Mahbûbiyyet makâmýna kavuşdurur. Aklý olanlarýn, iyi, dogru düşünebilenlerin zâhirleri ile, bâtýnlarý ile Habîbullaha "aleyhissalâtü vesselâm" tâm uymaga çalışması lâzımdır.

İnsan çeşid çeşid şeylere bağlı kaldıkça kalbi temizlenemez. Pis kaldıkça se’âdetden mahrûmdur, uzakdır. (Hakîkat-i câmi’a) denilen kalbin Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmesi onu karartır, paslandırır. Bu pası temizlemek lâzımdır. Temizleyicilerin en iyisi sünnet-i seniyye-i Mustafâviyyeye “alâ masdarihessalâtü vesselâmü vettehıyye” tâbi’ olmakdır, uymakdır. Sünnet-i seniyyeye uymak, nefsin âdetlerini, kalbi karartan isteklerini yok eder. Bu büyük ni’mete kavuşmakla şereflenenlere müjdeler olsun! Bu yüksek devletden mahrûm kalanlara yazıklar olsun! Allahü teâlâ, size ve doğru yola tâbi’ olanlara selâmet versin!

Kalbi temizlemek için islâmiyyete uymak lâzım olduğu anlaşıldı. İslâmiyyete uymak da, emrleri yapmakla ve yasaklardan ve bid’atlerden sakınmakla olur. (Bid’at), sonradan yapılan şey demekdir. Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” ve dört halîfesinin “radıyallahü anhüm” zemânlarında bulunmayıp da, onlardan sonra, dinde meydâna çıkarılan, ibâdet olarak yapılmağa başlanan şeylerdir. Meselâ, nemâzlardan sonra hemen Âyet-el-kürsî okumak lâzım iken, önce salâten tüncînâyı ve başka düâları okumak bid’atdir. Bunları Âyet-el-kürsîden ve tesbîhlerden sonra okumalıdır. Nemâzdan, düâdan sonra secde edip de kalkmak bid’atdir. Ezânı ho-par-lörle okumak bid’atdir. Dinde yapılan değişiklik ve reform bid’atdir. Yoksa, çatal, kaşık, boyun bağı kullanmak, kahve, çay, tütün içmek bid’at değildir. Çünki bunlar ibâdet değil, âdetdir ve mubâhdırlar. Harâm değildirler. (Huzur Pınarı Mail Grubu)
 
< Önceki   Sonraki >