ALTIN HALKA 34-10 Yazdır E-posta

KIR O ŞİŞELERİ

Necâti Bey isminde, var idi ki bir kişi,
Vaktiyle Adliye'de, müfettişlikti işi.

İşte bu Necâti Bey, vazîfeyle bir sene,
Bir Arefe gününde, gitti "Müks" ilçesine,

Kendisi anlatır ki: Müks'e vardığımda ben,
Bayram namazı için, câmiye gittik hemen.

Kaymakam ve ilçenin, bâzı mühim zâtları,
Baktım, namazdan sonra, çıkardılar atları.

Tahmîn ettim, bir yere, gidiliyordu derhâl,
"Bir yere yolculuk mu, var?" diye ettim suâl.

Dediler: "Bayramlarda, şudur ki âdetimiz,
Namazı müteâkip, Arvas'a gideriz biz.

Orada Seyyid Fehîm, diye var bir evliyâ,
Onu ziyâret edip, alırız hayır duâ."

Dedim ki: "Vaziyetim, değilse de pek iyi,
Beni dahî götürün, göreyim o velîyi."

"Olur" deyip bana da, hazırladılar bir at,
Yola düştük ise de, bir hoş oldum ben fakat.

Çünkü benim aslında, din ile yoktu ilgim,
İslâmî husûslarda, yok idi hiç bir bilgim.

Ayrıca da mâlesef, mübtelâydım içkiye,
Şimdiyse gidiyorduk, bir evliyâ kişiye.

Vaktâ ki sınırından, duhûl ettik Arvas'ın,
Sanki başka bir âlem, zuhur etti ansızın.

Ömrümde hiç böyle şey, görmemiştim doğrusu,
Girince sardı bizi, sanki "Cennet koku"su.

Alışkın olduğumdan, içkiye ve lâkin ben,
Heybeme"iki şişe", koymuştum ihtiyâten.

Zîrâ mübtelâ idim, içmeden edemezdim,
İçmediğim zamanlar, kararırdı gözlerim.

Varınca biraz sonra, Arvas kabristanına,
Sakladım şişeleri, taşların arasına.

Kimseye sezdirmeden, yapmıştım ben bu işi,
Yol arkadaşlarımdan, görmedi hiç bir kişi.

Orada "Fâtiha"lar, okuyarak mevtâya,
Sonra gittik hepimiz, o büyük evliyâya.

Huzûruna girip de, görür görmez o zâtı,
Düşündüm ki "Var bunda, sanki melek sıfatı.

Önce görmüş olduğum, insanlardan değildir,
Bu çok büyük bir insan, bu mürşid-i kâmildir,"

Kendisine gönülden teslîm oldum bin aşkla,
Ellerine sarılıp, öptüm bir iştiyâkla.

Büyük bir arzû ile, arz ettim ki: "Efendim,
Bu tasavvuf yoluna, ben de girmek isterim."

Gülerek buyurdu ki: "Bu, böyle olmaz fakat,
Olur mu bir arada, şişe ile bu hayat?

Gidip kabristandaki, kır o iki şişeyi,
Ondan sonra gel bizden, talep eyle bu şeyi."

"Peki efendim" deyip, birini kırıp attım,
Her ihtimâle karşı, öbürünü bıraktım.

Huzûruna gelince, buyurdu: "Ey müfettiş,
Git, öbür şişeyi de, kır gel ki, bitsin bu iş."

"Peki" dedim ve gidip, kırdım öbürünü de,
Gelip tövbe eyledim, o büyüğün önünde.

Çok memleket dolaştım, çok âlim gördüm, fakat,
Görmedim hiç bir yerde, onun gibi büyük zât.

 
< Önceki   Sonraki >