ALTIN HALKA 34-6 Yazdır E-posta
Ömrünün son günlerine doğru rahatsızlığı fazlalaştı. Bir Cumâ günü hasta haliyle câmiye gitti. O gün halîfesi ve oğlu Seyyid Muhammed Emin Efendi beliğ ve hazîn bir hutbe okudu. Câminin arkasındaki çeşmeye kadar saflar bağlamış olan cemâat bu hutbenin tesiriyle mahzûn olup, ağladı. Seyyid Fehim hazretleri Cumâ namazını oturarak kıldı. Sonra da Seyyid Abdülhakîm Efendi, Seyyid Muhammed Emîn Efendi, Halîfe Derviş ve Halîfe Ali adlı dört halîfesini huzûruna dâvet buyurarak vasiyetlerini şöyle bildirdi:

"...Muhammed Emin yerime ikâme edilmiştir. Yâni benim vazîfemi yürütecektir. İnce kalplidir. Bize karşı sevgisi çok kuvvetli olduğu için benden sonra fazla yaşayacağını zannetmiyorum. Ondan sonra Seyyid Abdülhakîm mutlak olarak yerime ikâme buyrulmuştur. Kendisi, Arvas'ta olsun, Başkale'de olsun, İstanbul'da olsun ona itâat ediniz. Onun rızâsı benim rızâmdır. Ona muhâlefet bana muhâlefettir." buyurarak SeyyidAbdülhakîm Efendinin zamanla İstanbul'a geleceğini işâret etti. Dört halîfesinden başka bâzı talebelerinin de bulunduğu sırada vasiyetine devâm ederek buyurdu ki:

"Kitaplarımı Arvas Kütüphânesine vakfettim. Benim bildiğim kimseye borcum yoktur. İhtiyâten îlân edin. Şâyet alacaklılar çıkarsa, ne kadar iddiâ ederlerse, Muhammed Emin tereddütsüz versin. İlmin ve Nakşibendiyye yolunun yayılmasına ihtimâm gösteriniz. Seyyidim ve senedim Seyyid Büzürk (Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî) hazretlerinin, her sene asgarî bir defâ Van'a gidip halkı irşâd için fakîre olan emirlerini yerine getiriniz. Hüseyin'in annesinin genç olmasına rağmen çocuklarını bırakıp gideceğine kâni değilim. Bununla berâber himâye etmek lâzımdır." buyurdu. O sırada on yaşında olan Hüseyin Efendi orada oynuyordu. Bir ara; "Can fedâ babacığım. Misâfir çoktur. Dışarıda hep sizi bekliyorlar. Niye yatıyorsunuz. Kalkın misâfire bakın." deyince, çocuğun sözlerine tebessüm ederek; "Bu çocuk sâlihtir." buyurdu.

Vasiyetine devâm ederek; "Benden sonra çok fitne çıkacak, kadınlardan hayâ perdesi kalkıp, çarşı pazarlarda dolaşacaklar. İslâm, Abdülhamîd Hanla kâimdir." buyurdu. Bir ara Seyyid Abdülhakîm Efendiye dönerek; "Cenâb-ı Hak sizi muhâfaza edecektir." buyurdu ve İbrâhim aleyhisselâmın ateşte yanmadığı kıssasını anlattı. "Nakşibendiyye yolunun yayılması için elimden geldiğince, kıl kadar ayrılmamak üzere hizmet ettim. İnşâallah mes'ûl değilim. Tam tedkîk etmeden fetvâ vermeyiniz. Ruhsatlarla yetinmeyiniz. İmkân oldukça azîmetleri esas kabûl ediniz." buyurduktan sonra bir müddet kimseyi yanlarına kabûl buyurmadılar. Allahü teâlâyı anmakla ve ibâdetle meşgûl oldular. Bir ara karpuz istediler. Fakat o mevsimde Müküs'de karpuz yoktu. Çatak'a gidip getirdiler. Fakat karpuzu yemeden vefât ettiler.

Fehim-i Arvâsî hazretlerinin hastalığını duyanlar uzak yakın her taraftan gelip ziyâret ettiler. Tedâvî için doktorlar getirdiler. Vefât ettiği günün ikindi namazını oturarak kılan Seyyid Fehim hazretlerinin mübârek vücudları secdeden mübârek başını kaldırmayacak derecede zayıflamıştı. Oğlu Seyyid Muhammed Emin Efendinin yardımıyla başını secdeden kaldırabiliyordu. Bu sırada hüzün ve üzüntü Arvas ve etrâfını kaplamış, evin etrâfında yüzlerce seveni ve talebesi onun iyileşmesi haberini bekliyordu. O sırada renk renk, çeşit çeşit kuşlar geldiler, havada sıra sıra durarak herkesin hissettiği şekilde hüzünlerini izhâr ettiler. Yüzbinlerce kuş, Arvas üzerinde şemsiye gibi gölge ettiler. O arada gaybdan bir ses; "Yâ eyyetühennefsü'l-mutmeinneh..." âyet-i kerîmesini sonuna kadar okudu. Secdeden başını kaldırıp "Er-Refîku'l-a'lâ." dedikten sonra sesli bir kelime-i tevhidden sonra 1895 (H.1313) senesi Şevval ayının on beşinci Salı günü rûhunu teslim etti. Vefât haberi duyulunca, başta sevenleri olmak üzere bütün halk ve yabânî hayvanlar bile üzüldüler.

 
< Önceki   Sonraki >