ALTIN HALKA 34-4 Yazdır E-posta
Seyyid Fehim hazretleri Mekke'de bulunduğu sırada İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunlarından Ahmed Saîd'in oğlu Muhammed Mazhâr Müceddîdî ile görüştü. Bu sebeple oğullarının birinin ismini Mazhar koydu.
 
Hac vazîfesini îfâ ettikten sonra Medîne-i münevvereye giden Seyyid Fehim-i Arvâsî hazretleri, sevgiliPeygamberimizin mübârek kabrini ziyâret edip, feyzlerine kavuştu. Sonra tekrar Arvas'a dönüp irşada devâm etti.
 
Hayâtında cemâatsiz namaz kılmadı. On iki yaşından beri gece teheccüd namazını kaçırmamıştır. Talebelerinden Molla Abdülhakîm veya Molla Şâbân bulundukları zaman onlara uyar, bulunmadıkları zaman kendisi imâm olurdu. Mihrâba geçip tekbir aldığında elektrik cereyânı gibi kalplere tesir ederdi. Ramazân-ı şerîfte teravih namazını hatimle kılarlar, yâni her rekatte bir sayfa Kur'ân-ı kerîm okunurdu. Terâvih ve duâ biter sahur sofrası hazırlanırdı. Sahurdan sonra sabah ezânı okunur, namazdan sonra, zikir ve murâkabe ile meşgûl olunurdu. Güneş yükseldikten sonra kuşluk, namazı kılınır, kaylûle vaktinde iki saat kadar uyurlardı.
 
Seyyid Fehim hazretlerinin sohbet ve hizmetinde bulunanlar, kendilerini dünyâdan uzaklaşmış görürlerdi. Arapça, Farsça, Türkçe ile diğer mahalli dilleri bilirdi. Her dildeki mahâreti emsâlinden üstündü. Arapça konuştuğu zaman Mısır Câmiü'l-Ezherinde yetiştiği sanılırdı. Maddî ve mânevî bütün ilimlerde derin âlim, fesâhat ve belâgatları hârikaydı. Seyyid Abdülhakîm hazretleri onun vasıflarını şu şekilde anlatırdı: "O, her ilimde bir okyanustu. Derinliğine kimse inemedi. Ancak oğlu ve halifesi Seyyid Muhammed Emin azıcık anlıyordu. Hattâ Şeyh Sa'dî Şîrâzî'nin Gülistan'ından bir beyt okudular ve îzâh buyurdular. Bir mikdârını anlayabildim. Seyyid Muhammed Emin de bir mikdar daha anladı. Sonra o da anlayamadı. Hülâsa hakîkat ve inceliklerini kimse hakkıyla idrâk edemedi.
 
Seyyid Fehim hazretleri insanlara İslâmiyeti anlattığı gibi, cin tâifesine de anlatırdı. Cinlerden dört binden fazla talebesi vardı.
 
Seyyid Fehim hazretleri bir gece rüyâsında Resûlullah efendimizi gördü. Resûlullah efendimiz ona; "Abdülhakîm'in terbiyesini sana ısmarladım." buyurdu. Bu emir üzerine Abdülhakîm Efendinin terbiyesine daha çok ihtimâm gösterip, onu tasavvuftaki vilâyet-i Ahmediyye derecesine ulaştırdı.
 
Seyyid Fehim hazretlerinin önde gelen talebesi Seyyid Abdülhakîm Efendi, onun sohbetlerinden çok istifâde etmişti. Bir gece benzeri olmayan bir sohbet oldu. Seyyid Abdülhakîm bu sohbette dinlediklerini kendisi için yeterli görerek; "Bu sohbet bana yeter, alabileceğim her şeyi bu gece aldım." diye düşündü. Sabah olunca üstâdı kendisinden ibriğini istedi. Abdülhakîm Efendi ibriği bir elma ağacının altında bulunan hocasına götürdü. Bu sırada hazret-i Seyyid; "Abdülhakîm! Bu ağaç ne ağacıdır?" diye sordu. "Elma ağacıdır efendim." diye cevap alınca; "Bu ağacın bir gövdesi, dalları, dallarında da meyveleri vardır. Şimdi bir elmanın içindeki çekirdeği yiyen bir kurt, ben bütün elmayı ve elma ağacını yedim, onda olanları aldım dese, doğru olur mu?" buyurdu. Böylece Seyyid Abdülhakîm Efendiye akşamki düşüncelerinin yanlış olduğunu bildirip, daha çok gayret etmesi gerektiğini işâret buyurdu.
 
< Önceki   Sonraki >