ALTIN HALKA 33-7 Yazdır E-posta

Gavs hazretleri, ömrü boyunca İslâmiyeti öğrendi, öğretti. İnsanlara anlatarak onların iki cihân saâdetine kavuşmaları için çalıştı. Bir gün talebelerine şöyle anlattı: "Sırrî-yi Sekatî buyurdu ki: "Korku, küfürden başka kalb hastalıklarını giderir. Muhabbet bunu da siler." Bunun için biz yolumuzda muhabbeti esas aldık. Talebelerinden Abdurrahmân Tâhî; "Muhabbet ve ihlâstan hangisi üstündür?" diye sorunca; "Bu ikisi yemek ve su gibidir. Yâni bu ikisi olmadan tasavvuf yolculuğu olmaz." buyurdu.Abdurrahmân Tâhî; "Hangisi asıldır?" dedi. Ona cevâben; "İhlâs" buyurdu.


Tasavvuf yolcusunun durumuyla ilgili olarak buyurdu ki: "Fıkıhta bir mezhebe uyup amel edenin ictihâd derecesine varmadıkça, imâmından ayrılıp nasslara uyması doğru olmadığı gibi, tasavvuf yoluna intisâb eden bir kimsenin de, hocasının ve hocasının halîfelerinin koyduğu usûl ve edeplerden dışarı çıkması uygun değildir. Bununla meclisinde bulunan ve ayağını öpmek isteyen bir talebesine mâni olmak istedi. Abdurrahmân Tâhî; "Bu hususta hadîs-i şerîf vardır. Birisi Resûlullah'tan elini öpmek için izin istedi, müsâde buyurdu. Ayağını öpmek istedi, müsâde buyurdu.Secde için izin istedi, müsâde etmedi." dedi. Bunun üzerine Gavs buyurdu ki: "Bu yolun geçmiş büyüklerinin birinden ve kendi hocası Seyyid Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinden bahs edip; "Bu işe mâni olurlardı. Şöyle ki, Muhammed Pârisâ hazretleri vefât edince, oğlu babasının ayağını öpmek için eğildiğinde, öptürmemek için ayağını çekmiştir." buyurdu.


Vefât etmeden önce; "Amel ediniz?" buyurdu. "Amel nedir?" diye sordular. "Amelden maksâd râbıtadır, yâni mürşidini düşünüp ona bağlanmaktır." buyurdu. Devâm ederek; "Maksad, İslâmiyet'in bildirdiği yönde istikâmet üzere olmaktır. Bid'atten ve İslâmiyet'e aykırı olarak yapılan amellerden feyz alınmaz. Tasavvuf, İslâmiyete uymak demektir. Molla Yûsuf Ali; "Evliyâlık, İslâmiyetin emirlerini yapmakla kazanılır." buyurdu. Fakat kalb hastalıklarının izâlesi için hocasıyla sohbet de şarttır. İslâmiyete uymadan vilâyete, yâni velîliğe kavuşulur diyen sapıktır, zındıktır. Namazlardan hemen sonra istigfâr ediniz. İslâmiyetin bildirdiği hususlara uymayan ve sünneti terk eden mürşid, yol gösterici olamaz." buyurdu.


Halîfelerinden Abdurrahmân Tâhî'ye vasiyet ederken; "Büyüklerin yolunu değiştirme. Ben hocamın bana emrettiği gibi değiştirmedim. O da hocasından aldığı gibi hiç değiştirmedi. Rüyâda hocam Seyyid Tâhâ hazretlerini gördüm, buyurdu ki: "Talebenin hocasına saygılı olmasının faydası, onun büyüklüğünün ortaya çıkması ve olabilecek edepsizliklerden kurtulmasıdır."


Seyyid Sıbgatullah hazretleri Bitlis'de bulunduğu sırada bir gün sabah namazından sonra; "Ölümüm sonbaharın sonuna doğru olacak." Başka bir zaman Abdurrahmân Tâhî'nin de bulunduğu bir sırada oturduğu odanın boşaltılmasını emir buyurdu ve vasiyetini yazdıracağını bildirdi. Abdurrahmân Tâhî; "Efendim bu vasiyet de ne oluyor?" dedi. "Bana ilhâm yoluyla yaşamayı veya ölmeyi tercih etmem istendi. Rûhum âhireti diledi." buyurdu. Abdurrahmân Tâhî hazretleri; "Efendimiz sizin hayatta olmanız insanların hayrını çoğaltır. Sadaka veriniz, zîrâ sadaka kaderin hükmünü önler. Kaderin hükmünün kesin olmayıp, sadaka verip vermemeye bağlı olması muhtemeldir." dedi. Bunun üzerine Sıbgatullah Arvâsî hazretleri emir verip çokça sadaka dağıttırdı. Fakat ertesi gün sâlihâ bir kadın gelip; "Eyvâh! Eyvâh! Gavs-ı Âzam şu alçak dünyâdan ayrılıp, Hakk'a kavuşma yolculuğunun eşiğindedir." dedi. "Bunu nereden biliyorsun?" diye sordular. Kadın; "Gavs bana dedi ki: Daha önce hastalanınca sadaka veriliyor ve ecel tehir ediliyordu. Halbuki bu sefer ecelim kesindir. Zîrâ Kazâ-i mübremdir. Ona hiçbir şey engel olamaz, buyurdu." dedi.
-devamı var-

 
< Önceki   Sonraki >