ALTIN HALKA-32-5 Yazdır E-posta
Kibir şeytan sıfatı!..

Bu zat buyuruyor ki, (Alçak gönüllü olmak,
Gayet güzel huydur ki, çok sever cenab-ı Hak.
Vaktiyle bir talebe, hocaya gittiğinde,
Edebinden, geride çökmüş kapı dibinde.
Ve lâkin hoca onu, fark edip tâ ilerden,
Çağırıp tam yanına oturtmuş onu hemen.
Çıktığında demiş ki, (Çok şükür, o büyüğün,
Çok iltifatlarına kavuştum henüz ilk gün.
Lâkin ben, en geride oturmasaydım eğer,
Çağırıp yanlarında vermezlerdi bana yer.)
Hadiste buyuruldu, (Kalbinde hem de çok az,
Kibir olan kimseler, Cennete kavuşamaz.)
Şeytanın da Cennetten kovulmasına sebep,
(Ben ondan hayırlıyım) demesi olmuştu hep.
Yâni kibirli olmak, şeytanın sıfatıdır,
Alçak gönüllülükse, Peygamberlik vasfıdır.
Allah için tevazu edenleri Rabbimiz,
Sevip iki cihanda kılar üstün ve aziz.)
Bir gün de buyurdu ki, (Tasavvufta tek maksat,
Kalbin Hak teâlâyı, anmasıdır her sâat.
En büyük kerâmet de, işte bu mârifettir,
Yâni Hak teâlâyı, tanımak ve bilmektir.
İşte bu mârifete kavuşabilmek için,
Sohbeti gereklidir, bir evliya kişinin.
Bir �Allah adamı�nın, teveccüh ve nazarı,
Silip atar kalpteki karartı ve pasları.
Onların sohbetinin bereketiyle insan,
Rabbine ibadeti, olur kolay ve âsan.
Hek teâlâ Kur�ânda buyurdu ki; (İns ve cin,
Yaratıldı sırf bana, ibadet etmek için.)
En iyi ibadet de, sahibini anmaktır,
Hattâ O�nu anmaktan, kendini unutmaktır.
�Mârifet� denilir ki, tasavvufta bu hâle,
İşte, buna kavuşan, gelmiş olur kemâle.
Âyeti kerimede, istenen ibâdet de,
�İhlâs� ile yapılan ibadettir elbette.
Yâni nefis ve şeytan, karışmadan araya,
Yapılan ibadettir, Allahü teâlâya.
Böyle hâlis ibadet yapabilmesi için,
Nefsinin itmînanı, lâzımdır o kişinin.
Yâni nefs ne zaman ki, kötülükten kurtulur,
O zaman Sahibine, ârif ve yakın olur.
Zâten keramet demek, yakınlıktır Allah�a,
İnsana bundan büyük meziyyet olmaz daha.
Kim ki Rabbe olmuştur, daha ârif ve yakın,
Derecesi herkesten, yüksektedir o zâtın.
Buna, yalnız İslama uymakla kavuşulur,
İslâma uymadıkça, her yapılan boş olur.)
 
 
Dünya kıymetsizdir
İslâm âlimlerinin, en büyüklerindendir,
Hikmetli sözleriyle kalpleri etti tenvir.
Bir gün dünya malından bir miktar bahsetmişti,
�Para�nın Hak indinde, kıymeti yok demişti.
Dinleyen genç birisi sordu ki (Efendim siz,
Çok paranız kaybolsa, hiç üzülmez misiniz?)
Buyurdu ki (Evlâdım, ne için üzüleyim?
Rabbimiz �İmân� vermiş, dünyalığı n�edeyim?
�Para�nın varlığıyla, yokluğu bu dünyada,
Müsavidir, değişmez dervişlerin yanında.
Dünya elden çıkınca, üzüntü duymazlar hiç,
Ele geçirince de, bulmazlar aslâ sevinç.
Bir kul ki Allah�ını seviyorsa eğer çok,
Fark etmez ona göre, dünyalık var veya yok.
Vaktiyle bir evliya vardı ki malı çoktu,
Bu yüzden bazıları yapardı dedikodu.
Dediler ki, (Bu nasıl bir Allah adamıdır?
Hepimizden daha çok malı ve mülkü vardır.)
O bunları duyunca, buyurdu, (Ey insanlar,
Hak teala dünyayı, sevmiyor zerre kadar.
Dünyanın tamamının olmayınca kıymeti,
Olur mu bir kısmının, hiçbir ehemmiyeti?
Evet, o dünyalıktan, çok var ise de bizde,
Lâkin muhabbetleri, hiç yoktur kalbimizde.
Ey insanlar bilin ki, �İhlâs�tır dinde esas,
İhlâssız amellerden, hiç sevap kazanılmaz.
Bir bardak su içine, bir damla düşse idrar,
Artık pis olmuştur ki, içilmez o su zinhar.
İşte, hâlis niyete, çok az da bir dünyalık,
Menfaat karışırsa, on para etmez artık.)
Bir gün de buyurdu ki; (Kardeşlerim sakın ha,
Bir gaflete gelip de, girmeyin hiç günaha.
Yolumuzun esası, Resûl�e tam uymaktır,
Emirlere sarılıp, haramdan sakınmaktır.
Katiyyen haram lokma, girmesin midenize,
Zîra o, mâni olur ibâdet etmenize.
Ne ifrat, ne de tefrit, �Orta yol� en iyidir,
Allah�ın rızası da, böyle elde edilir.
Her insan, öğrenmeli, önce ilmihâlini,
Sonra da buna göre, düzeltmeli halini.
Ve bir de yapmalı ki, her ameli ihlâsla,
Yoksa faidesine, kavuşmaz kişi aslâ.
İş bu nasihatlere, uyarsa her kim eğer,
Dünya ve âhirette, muhakkak rahat eder.
Ve her kim de itibar etmez ise bunlara,
Düşerler mahşer günü, türlü sıkıntılara.
Bir de �Edeb� lâzımdır, bu yolda bize asıl,
Zîra hiçbir bî-edeb, olamaz Hakk�a vâsıl.)
 
< Önceki   Sonraki >