ALTIN HALKA-30-4 Yazdır E-posta
Yine buyurdu ki:
"Beni, Seyyid Abdullah ve Seyyid Tâhâ'dan üstün tutmayınız." Eshâbı; "Onlar sizin talebenizdir, nasıl böyle dersiniz?" diye arz ettiklerinde; "Onlar şehzâdelerdir. Pâdişâh olacaklardır. Biz ise, bir müddet onların terbiyesi ile meşgûl olan ve böyle yüksek bir vazîfenin kendisine verildiği bir mürebbiyeyiz. Mürebbî, şah olacak şehzâdeden üstün olabilir mi?" buyurdular.
Berdesûr kasabasında bir medrese yapıp, müderrislik yapan ve mezunlar vermeye başlayan yeğeni Seyyid Tâhâ, arada bir huzûruna gelir, sohbetinde bulunurdu. Her defâsında kendisine tasavvuf yoluna girmesi söylenir, o da; "Bir gün inşâallah o da olur." der ve kendi kendine; "Peygamberlerin, âlimlerin ve evliyânın hep düşmanları, hasetçileri, sevmiyenleri olmuştur. Amcam, dedikleri gibi büyük evliyâdan olsa, muhakkak hasetçisi, düşmanı, çekemeyeni olurdu. Hele bu âhir zamanda ve kıyâmetin yaklaştığı, hakîkatın unutulup, bid'atin revâc bulduğu böyle bir devranda acaba niçin hiç büyüklüğünü inkâr eden düşmanı yoktur?" diye düşünürdü. Bir gün Berdesûr'da çarşıda birisinin, amcasının aleyhinde konuştuğunu gördü. Bunun üzerine; "Sevmeyeni, kabûl etmeyeni olduğuna göre, evliyâdandır." deyip, Nehrî'ye geldi. Amcasına teslîm olup, bir müddet istifâde etti. Sonra Mevlânâ'nın dâveti üzerine Bağdâd'a gitti, orada kemâle geldi.
Ömrünü ilim tahsîl etmeye, İslâmiyeti öğrenmeye ve öğretmeye vakfetmiş olan ve pekçok kerâmetleri görülen Seyyid Abdullah-ı Şemdînî hazretleri 1813 (H.1228) senesinde Şemdinli'nin Nehrî kasabasında vefât etti. Nehrî kabristânının girişinde defn edildi. Kabrinin üzerinde sâde bir türbe vardır. Mübârek kabri sevenleri tarafından ziyâret edilmekte, âşıkları duâ edip mübârek rûhundan feyz almaktadır. Onu vesîle ederek duâ edenlerin maddî ve mânevî dertlerine dermân buldukları dilden dile anlatılmaktadır.
Şemdinli'nin Nehrî kasabasında ilk defâ irşâd ve feyz kaynağı olan Seyyid Abdullah-ı Şemdînî, Şâfiî mezhebi fıkhında ve diğer ilimlerde derin âlim olup, ilmiyle âmil, büyük veli, peygamberlik sırlarına vâkıf ve hazret-i Osman'ın güzel ahlâkını hatırlatan güzel ahlâk sâhibi olup, hayâ ve edebin kaynağı idi. Her hâli istikâmet ve doğruluk üzere idi. Sohbetleri hasta ruhlara gıdâ, bakışları kararmış kalblere şifâ idi. İnsanların dünyâda ve âhirette kurtuluşa ermelerinin, saâdet kapısının anahtarı idi. Allahü teâlâ şefâatine ve feyzlerine mazhâr eylesin. Amin.
 
< Önceki   Sonraki >