ALTIN HALKA-26-5 Yazdır E-posta
YEMEKTE ZULMET VAR
Hindistan�ın Bedâyûn, şehrinde doğan bu zât,
Yine bu memlekette; Delhi de etti vefât.
Seyfeddîn Fârûkî�nin, bulunup sohbetinde,
Bir Kâmil-i mükemmil, oldu nihâyetinde.
İnsanlar her taraftan, feyiz ve nûr almağa,
Artık onun yanında, başladı toplanmağa.
Teveccüh etse idi, talebeye bir kere,
Hemen o talebenin, başlardı kalbi zikre.
Helâlinden alırdı, ekmeğinin ununu,
Ve kendi yoğururdu, eliyle hamurunu.
Dînin emirlerine, eylerdi tam riâyet,
Haramdan kaçınmağa, ederdi hayli gayret.
Devamlı okuyarak, Resûl�ün hayatını,
Ona göre yapardı, her iş ve tâatını.
Helâya, sağ ayakla, girmişti bir gün sehven,
Tasavvufî hâlleri, bağlandı bu sebepten.
Üç gün tövbe ederek, yalvarınca Rabbine,
Önceki hâllerine, kavuştu aynen yine.
Dünya düşkünleriyle, görüşmezdi kat�iyyen,
Her gün yiyeceğini, seçerdi helâlinden
O kadar çok ibâdet, etmişti ki hayatta,
Çok ayakta durmakdan, büküldü beli hattâ.
Buyurdu: �Otuz yıldır, her hangi bir yemeği,
Geçirmedim kalbimden, pişittirip yimeği.
Ne zaman yiyeceğe, gerek duysaydım bilfarz,
Yanımda ne bulduysam, o şeyden yerdim biraz.�
Bir günde, bir defa ve helâl yerdi muhakkak,
Bir yemek şüpheliyse, dururdu ondan uzak.
Yemek ikrâm etmişti, kendisine bir zengin,
Bir bahâne söyleyip, yemedi ondan lâkin.
O dedi ki: �Efendim, helâldi yemeğimiz,
Çok üzüldüm, acaba, ne için yemediniz?�
Yakın talebesine, buyurdu ki o hemen,
�Yemekte zulmet vardı, yemedim bu sebepten.�
Onlar araştırdılar, gizlice bunu derhâl,
Gördüler ki yemeğin, malzemesi hep helâl.
Sonra anladılar ki, o kimsenin niyyeti,
Hâlis değil, mâlesef, gösterişmiş meğer ki.
Dünyaya düşkün biri, bu zâttan emâneten,
Bir kitap isteseydi, verirdi onu hemen.
Lâkin geri gelince, iki-üç gün müddetle,
Alıp da okumazdı, onu umûmiyetle.
Sohbet�in tesîriyle, kitaptaki o zulmet,
Dağılınca alır ve okurdu en nihâyet.
En büyük talebesi, Mazhar-ı Cân-ı Cânân,
Ondan bahsettiğinde, ağlardı çoğu zaman
Derdi ki: "Seyyid Nûr�a, siz yetişemediniz,
Eğer ona yetişip, bir defâ görseydiniz,
Derdiniz ki: �Ne kudret sâhibidir ki Allah,
Böyle bir mübârek zât, yaratmış, sübhânallah.�
Herkesin baş gözüyle, göremediklerini,
O, kalb gözüyle görür, anlardı herbirini."
Talebesinden biri, yabancı bir kadına,
Bakıp da geldiğinde, hocasının yanına,
Buyurdu: �Sende zinâ, zulmeti görüyorum,
Yabancı kadınlara, bir daha bakma yavrum.�
 
< Önceki   Sonraki >