ALTIN HALKA-25-4 Yazdır E-posta
Allahü teâlâdan gelen belâ ve musîbetlere sabretmek husûsunda da yazdığı bir tâziye mektûbunda buyurdu ki: "Allahü teâlâ Bekara sûresi 156. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Ey Resûlüm! Belâya ve musîbete sabredenlere müjdele ki, onlar belâ ve musîbet gelince dediler ki: "Biz hayâtımızda Allahü teâlânın kuluyuz ve öldükten sonra da yine O'na döneceğiz." buyruldu. Üzüntümü nasıl anlatacağımı ve ne yazacağımı bilemiyorum. Herkesin sevdiği ve Allahü teâlânın sonsuz affına muhtaç, Seyyid Emîr Hanın insanı ürperten ölüm haberini işitince ne kadar elemlere gark olduğumuz, ne türlü gam ve sıkıntılara düştüğümüz, söz ve yazıya sığmaz. Bir gün bu haber gelince, bütün ev halkı dayanılmaz acılara ve hüzne kapıldılar. Hastalık gibi bâzı mâniler olmasaydı, bu fakîr bizzat gelerek başsağlığı dileyecektim. Bu acı yalnız sizin değil, hepimizin, bütün dostlarımızın müşterek acısıdır. Lâkin elden ne gelir. Hiç kimse ölümden kurtulamıyacaktır. Enbiyâ (aleyhimüsselâm) ve evliyâ (kaddesallahü esrârehum) bu ölüm köprüsünden geçince başka insanlar ne yapabilir ki? Zümer sûresi 30. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Ey Resûlüm! Elbette sen öleceksin ve Mekke müşrikleri de ölecektir." buyruldu. Bu âyet-i kerîme sözümüze katî delildir. Sizin için de bizim için de ölüm hemen önümüzdedir, gelecektir. Nâziât sûresi 7. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Kıyâmet günü birinci sûr ile bütün gökler harekete geçecek, bütün mahlûkât yok olacak, herkes ölecektir. İkinci sûr ile bütün mahlûkât yeniden hayat bulacaktır." buyruldu. Hazret-i müceddîd-i elf-i sânî rahmetullahi aleyh, İmâm-ı Nevevî'nin rahmetullahi aleyh Hilyet-ül-Ebrâr kitabından naklen buyurmuşlardı ki: "Abdullah ibni Zübeyr radıyallahü anh zamânında insanlar üç gün tâûn hastalığına yakalandılar. Bu salgın hastalıkta, Peygamberimize sallallahü aleyhi ve sellem hizmet eden Enes'in (radıyallahü anh) seksen üç oğlu ve torunu ve Abdurrahmân ibni Ebî Bekr'in (radıyallahü anh) ise kırk oğlu ve torunu vefât etmiştir." İnsanların en hayırlısı Peygamber efendimize, Eshâb-ı kirâmına (radıyallahü anhüm) öyle muâmele yapılınca, bizim gibi âsîler hangi hesâba dâhil edileceğiz? Yine yüksek dedemiz ve mânevî rehberimiz Müceddîd-i elf-i sânî hazretleri, Muhammed Sâdık (rahmetullahi aleyh) amcamın tâûndan vefâtı esnâsındaMahdûmzâde Kilân'a yazdıkları mektupta buyurmuşlar ki: "En azîz oğlumdan ayrılık, en büyük musîbet ve belâlardandır. Başka bir kimseye bunun gibi bir musîbet isâbet ettiğini bilemiyorum. Ammâ Allahü teâlâ hazretlerinin bu musîbet esnâsında, bu zayıf kalbe ihsân ettiği sabır ve şükürler, O'nun en büyük nîmetlerindendir. Allahü teâlâ hazretlerinden bu belânın mükâfâtını âhirette vermesini dilemeliyiz. Bir hadîs-i kudsîde buyrulmuştur ki: "Ey insanoğlu! Gönderdiğim belâ ve musîbete sabredersen, ben de âhirette senin için Cennet'e girmenden başka bir mükâfâta râzı olmayacağım." Vesselâm."
 
< Önceki   Sonraki >