ALTIN HALKA-23-10 Yazdır E-posta

Her yüz sene başında bir (Müceddid), [dîni kuvvetlendirici] gelir. Ammâ, yüz senede gelen müceddid ile, bin senede bir gelen müceddid arasında çok fark vardır. Yüzle bin arasında ne kadar fark var ise, bu iki müceddid arasında da o kadar, hattâ daha çok fark vardır.

Müceddid, o müddet içinde herkese onun vâsıtası ile feyz ve bereket gelen zattır. Kutblar, Evtâd, Büdelâ ve Nücebâ dahî ondan feyz alırlar.

İmâm-ı Ahmed Rabbânînin vakti şöyledir ki, eski ümmetler zamanında dünyanın zulmet ile dolduğu yıllarda, ülül'azm bir Peygamber gelir ve yeni bir din getirirdi. Ümmetlerin en hayrlısı, Muhammed aleyhisselâmın ümmetidir. Bu ümmetin Peygamberi de, Peygamberlerin sonuncusudur. Bu ümmetin âlimleri, Benî-İsrâîlin Peygamberleri gibidir. Hadis-i şerifte, böyle olduğu bildiriliyor. Bu ümmette âlimlerin varlığı kâfî görüldü. Böyle bir vaktte, yâni Peygamber efendimizden bin sene sonra, marifeti tâm, âlim ve ârif bir zat lâzımdır ki, eski ümmetlerdeki ülül'azm bir Peygamberin yerini tutsun. Zîrâ, bu ümmetin âhıri, Peygamber efendimizin vefâtından bin sene sonradır. Çünkü, bin sene geçmesinde büyük bir husûsiyyet ve işlerin değişmesinde kuvvetli te'sîrler vardır. Bu ümmette ve bu dinde değişiklik olmıyacağına göre, şüphesiz geçmişlerdeki nisbetin ve o sağlam yolun, sonra gelenlerde yeniden kuvvetlenmesi zarûrîdir. Böylece, imam-ı Ahmed Rabbânînin mübârek zatını, nübüvvet ve risâletin bütün kemâlâtini câmi kılıp, bu yüksek makam ile diğerlerinden ayırdılar. Onun şaşılacak ilimlerine, Zat-i ilâhiyyeye âid marifetlerine, temiz ahlâkına ve hâlleri, mevâcid ve tecellîleri ve zuhûrları bildiren sözlerine ve yazılarına bakanlar, bunu gayet iyi anlar. Çünkü, bunlar islâmiyetin özü, dînin esası ve Allahü teâlânın zatına, sıfatlarına âid ilimlerin hülâsasıdır.

 
< Önceki   Sonraki >