ALTIN HALKA-22 - 4 Yazdır E-posta

Muhammed Bâkî-billah hazretlerinin annesi, evinde kendisine hizmet eden kadın hizmetçileri olduğu hâlde, dergâhın hizmetini kendisi görürdü. Hattâ tandıra bile ekmeği kendisi kor, pişirirdi. Yemekleri pişirip hazırlardı.Tâze ekmeği dergâhta bulunanlar için verir, kendisi kuru ekmek yerdi. Çoğu zaman bir kuru hasır üzerinde yatardı. Bir gün Muhammed Bâkî-billah hazretleri, annesini güçsüz ve tâkatsiz bir hâlde görerek, dergâhın yemek pişirme işini bir başkasının yapmasını söyledi. Fakat annesi böyle bir hizmetten mahrûm kaldım diye ağlayarak; "Bilmiyorum, ne kabahatim oldu da, Allahü teâlâ beni bu hizmetten mahrûm eyledi.Yaptığım en iyi iş, o fazîletli oğlum Muhammed Bâkî-billah hazretlerine ve talebelerine ekmek ve yemek pişirmek idi. Onu da benden aldılar." dedi. Tevâzuunun, inkisârının, kırıklığının ve edebinin çokluğundan, bu durumu oğlu Muhammed Bâkî-billah hazretlerine açıklamadı. Annesinin bu ızdırâbı, Muhammed Bâkî-billah hazretlerine bildirilince, bir nîmet olan bu hizmeti tekrar annesine verdi."

Muhammed Bâkî-billah hazretleri, dâimâ hâllerini gizlerdi. Çok tevâzu sahibiydi. Suâl soranlara zarûret miktârınca, kısa cevap verirdi. Bununla berâber, tasavvuf yolunda karşılaşılan derin mânâların halli için sorulan suâlleri, soranın tamâmen anlayabileceği şekilde, açık şekilde îzâh ederdi.Belki yanlış anlar ve yanlış yola gider düşüncesiyle, bu hususta çok dikkatli davranırdı. Dâimâ hüzünlü ve üzüntülü olduğu hâlde, huzûruna gelenlerle neşeli ve tebessüm ederek konuşurdu. Müslümanlara çok yardım eder, iyi işlerinde onlara faydalı olmaktan aslâ kaçınmazdı. Âlimlere ve büyüklere, aşırı hürmetleri vardı.

Ramazân-ı şerîf ayında bir gece, İmâm-ı Rabbânî hazretleri, hizmetçilerinden birisi ile yüksek üstâdına yoğurt göndermişti. Getiren şahıs hizmetçilerine değil de, doğruca Muhammed Bâkî-billah'ın kapısına gitti. Kapıyı çaldı. Muhammed Bâkî-billah hazretleri bir başkasını uyandırmayıp kendisi kalktı.Yoğurt kabını elinden alıp: "İsmin nedir, nereden geliyorsun?" buyurdu. "İsmim Bâbâ'dır. Şeyh Ahmed'in (İmâm-ı Rabbânî'nin) hizmetçisiyim." dedi. Bunun üzerine; "Mâdem ki bizim Şeyh Ahmed'in hizmetçisisin, bizimle berâbersin." buyurdu. Bu kadarcık bir görüşmeden, hizmetçide bir sekr, kendinden geçme hâli hâsıl oldu. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin huzûruna gitti. İmâm-ı Rabbânî hazretleri: "Hâlin nedir? Sana ne oldu?" dedi. Kendinden habersiz, mest olmuş bir vaziyette; "Her yerde, taşlarda, ağaçlarda, yerde, gökte, anlatılamayan, vasfedilmeyen, nihâyetsiz bir nûr görüyorum. Nasıl anlatayım, ifâdeye, beyâna sığmaz." dedi. İmâm-ı Rabbânî hazretleri hocası Muhammed Bâkî-billah hazretlerini kasdederek; "Muhakkak o mübârekler, bu biçârenin karşısında durup, karşılarında duran bu zerre üzerine bu güneşten bir şuâ aksetti." buyurdu.

 
< Önceki   Sonraki >