ALTIN HALKA - 15 - 2 Yazdır E-posta
Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh" şöyle anlatmıştır:
 
Bir yerde iki kişinin konuşup, sohbet ettiğini görsem, gider onlara katılırdım. Onları dinlerdim. Eğer Allahü teâlâ’dan, Resûlullah’dan, Kur’ân-ı kerîm’den konuşup, hayr olan işlerden bahsederlerse, memnûn olur, ferahlık duyardım. Boş şeyler konuşanlardan ise, keder ve üzüntü duyarak uzaklaşırdım.
 
Hak yolda ilerleyip, günâhları terk etmeğe ve olgunlaşmağa çalıştığım günlerde, bir gün yolum bir kumarhâneye uğradı. İnsanların kumar oynadıklarını gördüm. Bunlardan iki kişi kumara öylesine dalmışlardı ki, hiçbir şeyin farkında değildiler. Böylece bir müddet devâm ettiler. Nihâyet birisi kaybettikçe kaybetti. Neyi varsa ortaya koydu, onları da kaybetti. Dünyâlık neyi varsa hepsi bitti. Buna rağmen, kumar oynadığı kimseye şöyle diyordu: “Bu kadar kaybıma rağmen, bu oyunda başımı dahî versem oyundan vazgeçmem.” Kumarbazın, kumar oynayıp bu kadar zarar ve ziyân görmesine rağmen, o oyuna olan hırsı bana ibret oldu. Hak yolunda yürüyüp, dahâ da olgunlaşabilmek için, bende öyle bir gayret hâsıl oldu ki, o günden itibâren Hak yolunda talebim her gün biraz dahâ arttı.”
 
Âileme ve çocuklarıma karşı kalbimde sevgi ve muhabbetim çok fazla idi. Bir gün evimde otururken, âileme ve çocuklarıma pek fazla iltifât ve muhabbet gösterdim. Bu sırada âniden kulağıma gizli bir ses geldi. “Her şeyi bırakıp, Allaha dönme zamânı dahâ gelmedi mi?” denildi. Bu sesi duyunca, hâlim değişiverdi. Oturduğum yerde duramaz oldum. Hemen yakındaki nehre gidip, elbisemi yıkadım ve gusl ettim. Sonra iki rek’at namâz kıldım. Bir dahâ günâh işlememek üzere tam bir tövbe yaptım. Her şeyden el çekip, Allahü teâlâ’ya döndüm. Nice seneler kıldığım o iki rekât namâzın arzûsundayım. Bu yola girdikten sonra, Zeyvertûn köyünde oturdum. Beş vakit namâzımı bu köyün Câmii’nde kılıyordum. Bir gün nasıl olduysa, bir vakit namâzı cemâat ile kılmayı kaçırmışım. Câmi’in, âlim ve takvâ sahibi bir imâmı vardı. Bana; “Ben seni, ibâdet meydânının safını dolduran erlerinden zan ederdim. Meğer sen, saf dolduran er değil, saf kıran imişsin,” dedi. Buna karşılık imâma; “Zât-ı âliniz, hakkımda böyle düşünüyorsunuz. Fakat ben yaldızlı ve parlak bir tuncum,” dedim. Böyle deyince, imâm efendi şu beyti okuyarak cevap verdi:
 
Kalbinin yönünü aşk pazarına çevir,
Demirin hâlis olması ateş iledir.
 
Bu söz kalbime ziyâdesiyle tesîr etti ve içime öyle bir dert saldı, beni öyle bir aşka düşürdü ki, bu aşk ile karârsız kaldım. Bundan sonra Allahü teâlâ bana lütuf ve kereminden kapılar açtı. Önceki dostlarımdan birkaçı, bir gece yoluma çıktılar. Bana her biri bir şeyler söyledi. Böylece benim kendilerine uymam için çok uğraştılar. Onlara tâbi’ olmak isterken, Allahü teâlâ’nın inâyeti ile bir âyet-i kerîmede bildirildiği gibi, Allahü teâlâ’nın açtığı kapıyı kapatmaya ve kapamış olduğu kapıyı açmaya kimsenin gücü yetmez, dedim. Bu söz, eski dostlarıma çok tesîr etti. Onlar da benim bulunduğum yola girdiler. Benim bütün gayretim, Allahü teâlâ’dan başka her şeyi bırakıp, Allahü teâlâ’nın rızâsına kavuşmak idi. Allahü teâlâ’ya sonsuz hamd-ü senâlar olsun ki, bana inâyet-i Rabbânî, Allahü teâlâ’nın yardımı erişti ve maksadıma kavuşturdu.

 
< Önceki   Sonraki >