ALTIN HALKA-14 - 5 Yazdır E-posta
Nakl edilir ki, Kemş şehrinde Mevlâ’nâ Celâleddîn Kebşî, bir cemâat ile sohbet ediyorlardı. Tasavvuf ehlinden ve Evliyânın kerâmetinden söz açılmıştı. Mevlâ’nâ Celâleddîn, “Şimdi bizim zamânımızda böyle kerâmet ehli, dîn-i İslâmın emirlerine tam uyup, Resûlullah efendimizin "aleyhissalâtü vesselâm" yolunda olan büyük bir velî yok gibidir,” dedi. Seyyid Emîr Gilâl hazretlerinin "kuddise sirruh" talebelerinden biri, bu cemâat arasında idi. Bu zât, Mevlâ’nâ Celâleddîn Kebşîye; (Bu zamânda sayılan sıfatlara ve üstünlüklere sâhip bir zât vardır. Tasavvufta o kadar yükselmiştir ki, bir göz açıp kapayacak kadar kısa bir zamân içinde, doğudan batıya, dünyâyı dolaşacak bir hâl sahibidir) dedi. Mevlâ’nâ Celâleddîn Kebşî; “Ah şimdi böyle zât nerede bulunur?” deyince, o talebe; “Evet şimdi böyle bir zât vardır. O da benim hocam Seyyid Emîr Gilâldir,” dedi. Bunun üzerine Mevlâ’nâ Celâleddîn Kebşî; “bizi sohbetine kavuştur da, onun ayaklarının tozunu gözlerimize sürme yapalım,” dedi. Sizin oraya kadar gitmenize lüzum yok, eğer buraya teşrîf etmesi için tam bir teveccüh yaparsanız, bir anda burada olur,” dedi. Bu söz üzerine, Mevlâ’nâ Celâleddîn Kebşî teveccüh edip, Allahü teâlâ’ya hâlis kalple duâ etti. Sonra içeride bulunan cemâat birdenbire ayağa kalktı. Çünkü Seyyid Emîr Gilâl hazretleri çok uzakta olmasına rağmen, içeri giriverdi. Bu hâle çok şaştılar. Sonra da oturup sohbete başladılar. Mevlâ’nâ Celâleddîn, Seyyid Emîr Gilâle; “Efendim, sizi bu hâle kavuşturan şey nedir? Burayı bir ânda teşrîfiniz nasıl oldu?” diye sordu. Bunun üzerine Seyyid Emîr Gilâl hazretleri, sohbete başlayıp buyurdu ki: (Bizi, sizin samîmî arzûnuz bu diyâra getirdi. Bir kimse Allahü teâlâ’ya ihlâs ile yalvarır, tam samîmiyetle bir şey ister ve duâ ederse, Allahü teâlâ onu maksadına kavuşturur.) Bu sırada Mevlâ’nâ Celâleddîn Kebşî; “Efendim, talebeniz ve hizmetçiniz olmakla şereflenmek istiyorum,” dedi. Seyyid Emîr Gilâl hazretleri ona; “Biz seni evlatlığa kabûl ettik,” buyurdu. Sonra ona teveccüh nazarlarıyla bakıp, bir anda yüksek derecelere kavuşturdu. Orada bulunanlar bu hâli görüp; “Ey Mevlâ’nâ Celâleddîn, uzun zamândan beri uğraşıp ömür tükettin, Fakat şimdi maksadına kavuştun,” dediler. Onların böyle söylemeleri üzerine, Seyyid Emîr Gilâl; “Siz kendi işinizi onun işiyle bir mi tutuyorsunuz? O, işini tamâmlamış, yolları kat etmiş ve vakti gelmiş. Sâdece bizim bir işâretimize, teveccühümüze ihtiyâcı kalmıştı,” buyurdu.
 
Seyyid Emîr Gilâl "kuddise sirruh" bir defasında, Cuma namâzı kılmak için talebeleriyle Buhârâya gidiyordu. Buhârâya vardıklarında, Seyyid Emîr Gilâl hazretleri dedi ki: “Ey dostlarım, Şeyh Muhammed Agâî Bâzergân, şu anda Belh şehrinde vefât etti.” Bu söze şaşanlar oldu. Çünkü kendisi Buhârâ şehrinde olduğu hâlde, Belh şehrindeki hâdiseyi haber veriyordu. Bu söze hayret edenlere buyurdu ki: “Biliniz ki, Allahü teâlâ, Resûlü Muhammed aleyhisselâma tam tâbi’ olan kullarına öyle dereceler ihsân eder ki, her zamân doğuda ve batıda ne vukû’ bulursa, gözlerinin önünde görüp bilirler. Belh şehrinin uzaklığı nedir ki!” Bunun üzerine talebeleri, o günün târîhini yazdılar. Dahâ sonra gördüler ki, Seyyid Emîr Gilâl hazretlerinin işâret ettiği gün, o zât vefât etmişti.

 
< Önceki   Sonraki >