ALTIN HALKA-14 - 4 Yazdır E-posta
Nakl edilir ki, bir köyde sâlih zâtlardan biri vefât edeceği sırada, cenâze namâzını Seyyid Emîr Gilâl hazretlerinin "kuddise sirruh" kıldırmasını vasiyet etmişti. Fakat Seyyid Emîr Gilâl hazretleri, uzak bir yerde bulunuyordu. O zât vefât edince, o beldenin âlimleri, velîleri toplandı. Seyyid Emîr Gilâlin "kuddise sirruh" çağrılması için, bulunduğu yere bir kişi gönderelim dediler. Bunun üzerine orada bulunan Şeyh Sûfî; (Haberci göndermenize lüzum yok, bu durum ona Allahü teâlâ’nın izni ile mâlûm olur ve buraya gelir,) dedi. Bu arada iki kişi gidip, haber vermek üzere hazırlanmıştı. Tam gidecekleri sırada, Seyyid Emîr Gilâl hazretleri âniden karşıdan gözüktü. Halk onu görünce, karşılamaya koştular ve bu kerâmeti karşısında onu dahâ çok sevip, bağlandılar. Bundan sonra Seyyid Emîr Gilâl hazretleri, vefât eden zâtın cenâze namâzını kıldırdı ve toplananlarla birlikte kabre götürüp, defin ettiler. Cenâze defin edildikten sonra, kalabalık bir cemâat câmide toplandı. Oradaki âlimler, bu iş için kendisine bir işâret ulaşıp, ulaşmadığını ve nasıl malûm olduğunu sordular. Bunun üzerine Seyyid Emîr Gilâl hazretleri "kuddise sirruh" buyurdu ki: “Ey kardeşlerim, Resûlullah efendimiz "aleyhissalâtü vesselâm" buyurdu ki: “Kalp, kalbe karşıdır.” Yine Resûlullah efendimiz "aleyhissalâtü vesselâm" buyurdu ki: “Mümin, müminin aynasıdır.” “Her kaptan içindeki sızar.” Seyyid Emîr Gilâl bunları söyledikten sonra, halk onun marifet sahibi büyük bir velî olduğunu anlayıp, kendi kendilerine; “Biz bu zâtın büyüklüğünü bilmiyormuşuz,” dediler. Bu sırada cemâat içinde bulunan âlimlerden Mevlâ’nâ Tâceddîn, Seyyid Emîr Gilâl hazretlerine, kendisini talebeliğe ve hizmetkârlığa kabûl etmesini söyledi. “O bizim vazîfemiz değildir,” buyurarak; “Hiç olmazsa seni manevî evlatlığa kabûl edeyim” deyip, onu manevî evlatlığa kabûl etti. Öyle bir teveccühte bulundu ki, Mevlâ’nâ Tâceddîn, o ânda marifet ilmine kavuşup, maksadına ulaştı.
 
Seyyid Emîr Gilâl hazretlerinin "kuddise sirruh" talebelerinden biri, Kermine şehrine gitmişti. Bu şehirde bulunduğu sırada, bir gurup kimse ile sohbet ediyordu. Sohbette bulunanlardan her biri, kendi hocasından ve hocasının üstünlüklerinden bahsediyordu. Seyyid Emîr Gilâl hazretlerinin talebesi de söze karışıp, benim hocam, hepinizin hocasından üstündür. Çünkü o, hem seyyid hem mürşid-i kâmildir dedi. Bu sırada, orada toplanıp konuşmakta olanların üzerinden bir kuş sürüsü geçiyordu. Bazıları Seyyid Emîr Gilâlin talebesine dediler ki: “Eğer dediğin gibi hocan büyük bir velî ise, haydi duâ et de onun hürmetine şu kuşlardan biri önümüze düşsün!” Onların bu isteği üzerine, Seyyid Emîr Gilâl hazretlerinin talebesi Allahü teâlâ’ya duâ edip, hocasının hürmetine bu işin gerçekleşmesini istedi. O talebe duâ eder etmez, kuşlardan biri cemâatin üzerine düşüverdi. Orada bulunanlar hayretten şaşıp, Seyyid Emîr Gilâl hazretlerinin "kuddise sirruh" hakîkaten büyük bir velî ve tasarrufu kuvvetli bir mürşid-i kâmil olduğunu anladılar.

 
< Önceki   Sonraki >