Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir! Yazdır E-posta
HUZUR PINARI
 
Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir!
 

 
pınardan damlayanlar......abı hayat.....     ...
 
AB-I HAYAT.....
 
 
PINARDAN DAMLAYANLAR....
       
        
        
İmanın şartı altıdır,  bunlar inanılacak şeylerdir... bu altı şarta inandım demekle hasıl olan imanın devam etmesi için başka şeylerde lazımdır. Mesela, ibadetler imandan değilsede, farz olduğuna inanmak imandandır. Bir kimse, namazın farz olduğuna inanmazsa imanı olmaz.
 
Bir de imanın temeli ve en mühim alameti olan, (bugünkü tabirle, olmazsa olmazı olan) esas bir şart daha vardır ki,  o' da, hubb-u fillah ve buğd-u fillahtır. Yani Allahü tealanın sevdiklerini sevmek ve Allahü tealanın sevmediklerini sevmemektir. Çünkü Hadis-i Şerif'te, dünyada birbirini sevenler, ahirette de beraber olacaktır buyuruluyor.  Allahü tealanın sevgili kullarını sevenler, son nefeste imanla ölürler. Ve mahşer yerindede sevdiklerinin yanında haşr olup, ahiret hayatındada beraber bulunurlar. Bunun için de, kimin sevilip kimin  sevilmeyeceğini iyi öğrenmemiz lazımdır... Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir.
 
Bir kimse, ibadetlerini yapmakla beraber, Allahü tealanın sevmediklerinide severse, mesela ebu cehili severse, bu kişi cehenneme gider. Çünkü Hadis-i şerifde Peygamber Efendimiz 'sallallahu aleyhi vesellem' öyle buyuruyorlar. Herkes sevdiğinin yanında olacak. Demek ki insan, dünyada sevdiklerine dikkat etmelidir. Bu sevmek ve sevmemek, şahsi menfaati için değil,  Allahü tealanın rızası için olmalıdır. Sevmek ve sevmemek kalp ile olur, beden ile olmaz.
 
Ateş ile barut bir arada olamayacağı gibi, iki zıt sevgide bir arada olamaz. Peygamber Efendimiz'i 'sallallahü aleyhi vesellem'i sevmeyeni sevemeyiz. Bu ise, kalpte kendiliğinden hasıl olur. İlm ile olmaz. Öğrenilerek olmaz. Son nefeste iman, bu muhabbete bağlıdır.
Onun için büyüklerimiz "İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli…" buyuruyorlar.
 
Seviyorum diyen bir kimse, sevgilisinin düşmanlarından kesilmedikçe, buna münafık, yani yalancı denir. Âşıklar, sevgililerinin dîvânesi olup, onlara aykırı birşey yapamaz. Aykırı gidenlerle uyuşamaz. İki zıd şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerini sevmemeyi îcâb ettirir.
 
Allahü teala İsa aleyhisselama (Eğer yerlerde ve göklerde bulunan bütün mahlûkların ibâdetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikce ve dost olmayanlardan uzaklaşmadıkca, hiç fâidesi olmaz), Musa aleyhisselamada; (Yâ Mûsâ! Dostlarımı benim için sevdin mi ve sevmediklerimden benim için uzaklaştınmı?)  buyuruyor.  Her mü'min, Allahü teâlâyı sevmeyenleri sevmemeli, islâmiyyete yapışanları sevmelidir.  Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" (İbâdetlerin efdali, müslimânları müslimân oldukları için sevmek, kâfirleri, kâfir oldukları için, sevmemekdir) buyurdu.
 
Muhabbet, sevgilinin dostlarını sevmeği, dost olmayanları da sevmemeyi îcâb ettirir. Bu sevmek ve sevmemek, sâdık olan âşıkların elinde ve irâdesinde değildir. Çalışmaksızın, zahmet çekmeksizin kendiliğinden hâsıl olur. Dostun dostları güzel görünür ve dost olmayanları da çirkin ve fenâ görünür. Dünyânın güzel görünüşlerine kapılanlara hâsıl olan muhabbet de, bunu îcâb etdiriyor. Seviyorum diyen bir kimse, sevgilisinin sevmeyenlerinden kesilmedikce sözünün eri sayılmaz. Buna münâfık, ya'nî yalancı denir.
 
Allahü teâlâyı sevmeyenleri sevmek, insanı Allahü teâlâdan uzaklaşdırır. Teberrî etmedikce, tevellî olmaz. Ya'nî uzaklaşmadıkça, dostluk olmaz.
 
İnsan kimi severse hep ondan bahseder... Allahü tealanın veli kullarından mübarek bir zât hep hocasından bahsedince, birisi; efendim siz hocanızı bukadar çok seviyorsunuz, siz ondan ne öğrendiniz deyince, O mübarek zât buyurmuşki; birtek şey öğrendim, o da bana yetti buyurmuş: "Kim sevilir, kim sevilmez".
 
Mevlâna Halid-i bağdadi hazretleride, "Hak kapısında ehil ve nâ ehil beraberdir" buyuruyor. Dünyada iken birbirini sevenler aynı yerde haşrolunca, bunların arasında cennete giden biri bulunursa onun hatırına, o toplulukta bulunanların hepsinide avf edip, sen ehil değilsin deyip geri cevirmezlermiş... bu bizim için büyük bir müjdedir.... Dünyada bile bir insan hakkında karar vermek için arkadaşlarına bakılır, kimlerle beraber olduğuna bakılır... 
O halde, Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir. 
 
Müşrikler Peygamberimize, Hak Peygamber olduğunu madem iddia ediyorsun,  bir bela gelsin de görelim dediler. Peygamberimiz buyurdu ki: “Aranızda ben varım, ben varken bela gelmez.”  Büyükler buyuruyorlar ki: “Alimler, Peygamberimizin vârisidirler. Vâris her konuda vâris olduğu için, onların bulunduğu yere de umumî belâ gelmez". O büyüklerin bulunduğu yerler mânevî sığınaktır. Peygamber efendimizin varisi olan bu müstesna zâtlar her konuda olduğu gibi, bu hususda da bizim için büyük nimetdirler.  Nasılki gece karanlığında yıldızlar gökyüzünde parlamaktadır, Bu mübarek insanların bulunduğu yerler de, o şekilde parlamaktadır. Bu büyükleri sevenler, Onlar gibi olmağa çalışırlar, Onların ahlakıyla ahlanlanmağa, Onlardan ilim öğrenmeğe çalışırlar, Onların halleriyle hallenmeğe çalışırlar, dolayısıyla dünyada iken o büyüklerin etrafı ahlak ve fazilet olarak yüksek insanlardan oluşan kültür ve medeniyetin zirve olduğu yerler olduğu gibi, O mübarek insanların etrafındaki sevenleri ahiretdede beraber olurlar. Zira hadisi şerifde buyuruluyorki; "dünyada iken birbirini sevenler, ahiretde beraber olurlar". O halde, Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir.
 
Bir büyük zat buyurmuş ki; Eğer Allahü teala bana bu hizmetlerden dolayı (razı olup da)cennetini ihsan ederse, mahşere dönerim talebelerimin hepsini alırım. Bir talebesi de sormuş; Orası mahşer yeri, çok kalabalık,.. Allahü teala korusun bir talebe orda kaybolsa, insanlar birbirine benziyor,  o ne olacak? O zat da buyurmuş ki; Efendim insanların işi karışık olur ama Allahü tealanın işinde karışıklık olmaz. Kim kimi seviyorsa, hep beraber olur. (Mıknatısın iğneyi çektiği gibi).  O halde, Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir. 
 
İman çok hassastır, bir kelime ile gelir, bir kelime ile gider... Birisinin cebinde çok kıymeti bir cevher olsa, kimse çalmasın diye hiçbir yere bırakmaz. Hep onu düşünür ve hiç unutmaz. Onu kimse çalmasın diye, aklı fikri onu korumakta olacaktır. Nihayetinde bu bir dünya malıdır, çalınsa ne olur, çalınmasa ne olur. Ama iman gitti mi, maazallah! Bütün seadetler gider, bütün felaketler gelir. Bir büyük zat buyuruyor ki; Bu imanın korunması ancak imanını koruyanlarla beraber olmakla mümkündür. İmamı Rabbani hazretleri  dünyanın kötülüğünü anlatıyor; Haramlardan günahlardan sakınmak dünyadan sakınmaktır. Bu kadar kıymetli imanı muhafaza etmek nasıl mümkün olabilir. Ne yapmak lazım onu korumak için. Buyuruyor ki; "Onu koruyanlarla beraber olmak lazım". Tek başınıza, yabancılarla kalırsanız kurtulamazsınız çünkü insanın ahlakı bulaşıcıdır. Kötü ahlakta bulaşıcıdır, iyi ahlakta bulaşıcıdır. Onun için iyi insanlar ile beraber olmak, kurtulmaya alamettir. O halde, Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir.
 
Bir çok insanın hakikati görememesinin sebebi gözüdür.  Gözüne inanan mübarek bir zatın kıyafetine, mesleğine bakarak yanılır, Onu dinlemez ve istifade edemez. Başdaki göze değil, kalbdeki göze tâbi olmak lazımdır, kalbdeki göz, doğruyu-yanlışı ayırır, kimin sevilip kimin sevilmeyeceğini bilir. Hakkı hak, bâtılı bâtıl bilir... Hiç kimsenin mesleğine veya kıyafetine bakarak karar verilmez, işin kaynağına bakılır, naklettiği bilgiyi nerden aldığına bakılır, bedenin gıdasını iyi seçtiğimiz gibi ruhun gıdasınıda iyi seçmeğe mecburuz. Bedene bozuk gıda alan dünyasını yıkar, fakat ruhuna bozuk gıda alan ahiretini mahveder. Pis borudan şifa gelmez. Suyun kaynağıda, geçtiği yoluda temiz olmalıdır. Peygamber efendimize aleyhisseletü vesselam, Ebu Bekrin radıyallahü anh gözü ile bakanlarla, ebu cehlin gözü ile bakanlar elbette farklıdır.    Eğer insan bu zatlara, bu gözle bakarsa kör olur. Eğer mübarek bir zat diye bakarsa kalb gözü açılır. Eğer Allahu teala bir kuluna hidayet nasip etmişse, ona ehli sünnet itikadını vermişse, ona sevgili bir kulunu tanıtmışsa, o bu gözle olmaz. Bu kalp gözü ile olur. Böyleyse, kalp gözü açılmıştır. Kalp gözü, hakkı batıldan ayırmak içindir, uçmak-uçurmak için değildir bunu iyi anlamak lazım... En zor iş hakkı batıldan ayırmaktır. Peygamber efendimizin de duası var, aleyhisseletü vessellem, “Ya rabbi bana hakkı hak, batılı batıl göster.”buyuruyor.  Bir kişi hakka batıl diye saldırırsa, batıla hak diye sarılırsa mahvolur. Peygamber efendimiz, ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacak, yetmiş ikisi bozulacak ancak biri doğru yolda kalacak buyurmuşlardır. Bu yetmiş iki fırka, cehennem ateşine girecektir, itikat bozukluğu olduğu için cehenneme gidecektir. Ateş bu pisliğin temizlenmesi içindir fakat peygamber efendimiz ümmetim dediği için, bunlar daha sonra cennete girecektir.
 
Kimsenin tek başına doğruyu bulması mümkün değildir… ehli sünnet alimlerinin kitaplarından satır satır seçilmiş, onbinlerce çiçekten toplanan bal gibi olan  Tam İlmihal Seadet-i Ebediye gibi kitabları okumalıdırki, kitab mühim bir arkadaştır, iyi seçmek lazımdır... Ehlisünnet alimlerinin kitablarını bulanlar, bu büyükleri sevmeğe başlar. Dünyada ve ahiretde Onlarla beraber olmak isterler, onlar gibi yaşamak isterler. 
 
İmamı Rabbani hazretleri bu yolda feyz vardır, buyuruyor. Afrikadada olsa istifade eder buyuruluyor. Ancak iki kişi feyz alamaz. Biri inciten, biri inkar eden. İncitmek itiraz etmekle, inkarda reddetmekle olur. İnkar eden mahrum kalır. İncitmedikten sonra, inkar etmedikten sonra istifade eder. Peygamber efendimiz aleyhisselatü vessellam buyuruyor ki; Nerde ilim varsa orda din vardır, nerde ilim yoksa orda din yoktur. Bilerek yapmakta lazımdır. Namazın farzlarını yerine getirmezseniz, namaz olmaz, orucun farzı yerine gelmezse oruç olmaz...ilm şarttır.. ama doğru kaynaktan.
 
Kimler dünyada birbirini severse, birlikte olursa, ahirette de birlikte olacaklardır.  Ahiretde kimlerle beraber olmayı, nerde olmayı istiyorsak bunu dünyada iken seçip, karar vermemiz lazımdır.    
 
O halde, Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir.
 
      
      Allahü tealaya emanet olunuz efendim.
 
       Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin, Cuma gününü tebrik ederiz,
  müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.

        ali zeki osmanağaoğlu
  
  Nebî, Sıddîk ve Selmân, Kâsım, Ca’fer, Bistâmî,
irfân kaynağı oldu, Ebül-Hasen Harkânî.

Ebû Alî Fârmedî geldi sonra bu meydâna,
çok Velî yetişdirdi, hem Yûsüf-i Hemedânî.

Abdülhâlık Goncdüvânî, ma’rifetler semâsında,
dünyâyı aydınlatdı, hem Ârif-i Rîvegerî.

Mâverâ-ün-nehr ili, Tûr-i Sînâ gibi oldu,
nûrlandıranlardan biri, Mahmûd-i İncirfagnevî.

Alî Râmîtenîdir Azîzân ve pîr-i Nessâc,
çok kerâmet gösterdi, Muhammed Bâbâ Semmâsî.

Seyyid Emîr Gilâl de, ilm deryâsında sadef,
andan meydâna geldi, Behâüddîn-i Buhârî.

Alâ’üddîn-i Attâr, zemânının kutbu idi,
Ya’kûb-ı Çerhîde oldu zâhir, envâr-ı rahmânî.

Ubeydüllah-i Ahrâr ve kâdî Muhammed Zâhid,
Dervîş Muhammed geldi ve Hâcegî Muhammed Emkenegî.

Bâkî billahdan gelen, nûrlara kendi de katıp,
binlerce kalb temizledi, imâm-ı Ahmed Rabbânî.

Urvet-ül-vüskâ Ma’sûm ve Seyfeddînle seyyid Nûr,
ve Mazherle Abdüllah, sonra Hâlid-i Bağdâdî.

Feyz verdiler bunlar da, sonra bu nûru Abdüllah,
Anadoluya yaydı, hem de Tâhâ-yı Hakkârî.

Hem seyyid-i Sâlih de, kardeşin yerini tutup,
fenâ-fillâha kavuşdu Sıbgatullâh-i Hîzânî.

Bu üç Velînin sohbetlerinde yükselip,
mürşid-i kâmil oldu, seyyid Fehîm-i Arvâsî.

Bu otuzdört Velînin kalbleri, bir ayna gibi,
yaydılar hep cihâna, envâr-ı Resûlillâhi.

Bütün bu nûrlar en son, toplandı bir hazînede,
ismi bu hazînenin: Abdülhakîm-i Arvâsî.

Gelince kalblere müceddid-i elfin feyzi,
yetişdi her yerde birer hakîkî Velî.

Bu hâli görünce mason ile yehûdî,
müslimânlara saldırdı, canavar gibi.

Bu hücûmları, islâmı yok etmek içindi,
bunu haber veriyor, Mâide sûresi.

Hem bu sûre, islâma müşrikler saldıracak diyor,
masonların müşrik olduklarını haber veriyor.

Meşhûr yalanları ile aldatıp câhilleri,
Ehl-i sünnetden ayırdılar, binlerce müslimânı.

Hücûmlardan korunur, (Âyet-el kürsî) okuyan,
hıfz-ı ilâhîde olur, (istigfâr düâsı) okuyan.

Resûlullah buyurdu ki, (Âhıretde azâb görmez,
dünyâ işlerinde, bana tâbi’ olan).

Se’âdete kavuşamaz, önderi şeytân olan!
dostlar, ahbâblar kaldı mı, ne oldu anan baban?

Bir hocamız, mason olmuş, dîne çatdı hiç durmadan,
ingiliz diploması var, lâkin, kafası bomboş nâdân.

Güler yüzle, tatlı dille, bol numara vermekle,
arkadaşlarımı aldatdı, yalan sözlerle hemân.

Îmânım var diyor, her bozuk inanan,
Ehl-i sünnetdedir, iyi bil, hakîkî îmân!

Çok şükr islâm âlimi gördüm, sözleri ilm ve irfân,
dedi ki, (aldatılamaz, fen dersleri okuyan!)

Dînimi ondan öğrendim, rûhu olsun şâdümân!
Avrupa, hem Amerika, kısacası bütün cihân.

Dinleri bozuk ise de, diyorlar vardır Nîrân!
kâfirler yanacak, kurtulur ancak iyi insan!

İyi insan olmak için, Muhammed aleyhisselâma inan,
Cehenneme girmeyecek, bu son Peygambere uyan.

Târîhi dikkat ile oku, ey körpecik Nev-civân!
mala, makâma aldananın sonu olmuş âh, figân.

Aman yâ Rabbî, el-aman! Garîb oldu âhır zemân!
İslâmiyyet unutuldu, moda oldu harâm, yalan!

Pârisde, Profesör olunca, Resûlullaha çatan,
Hamîdullah kurtulamaz, ebedî azâbdan.

(Fâideli Bilgiler) kitâbı, sözlerini yazıyor,
Çok alçak olduğunu anlar, bunları okuyan.

Seyyid Kutb denilen bir ahmak da, kendini müctehid zan ediyor,
Mahv olur, doğru sanarak, sözlerine aldanan.

Ömür geçer, herşey biter, kâfirlerin gideceği mekân.
karanlık bir çukurdur, arkadaş olur yılan, çiyan,

Hak teâlâ, bu vatanı pek kıymetlendirdi,
toprağının çok yerine mü’minler secde etdi.

Bu topraklardan gelen, ecdâdımızın seslerini duyan,
anlar ki, Cennete kavuşur, Muhammed aleyhisselâma uyan.

Yâ Rabbî! Bu vatanı koruyan kumandanlara yardım et,
bu millete hizmet etmeği, herbirine nasîb et.

Mü’minlere hizmet, çok büyük ni’metdir,
bu ni’mete kavuşanın gideceği yer Cennetdir.

Müslimânın kabri, Cennet bağçesi olur,
bu ni’mete kavuşamaz, mü’minin kalbini kıran.

Vandan gelen bir Velî İstanbulda, senelerce,
bunları hep söyledi, yerleşdi hakîkî îmân.

Ankaranın toprağı, binüçyüzaltmışikide,
cem’i zıddeyn yaparak, şâd oldu Hâcı Bayram.

Düâ edeceğin zemân, Silsileyi oku hemân!
Sâlihleri söyleyince, yağar rahmet-i Rahmân!

Selâm olsun, düâ olsun, bu yazardan dâimâ,
Silsile-i aliyyenin ervâhına yâ Sübhân!
 
 
 
HUZUR PINARI
 
İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli.
Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir.
 
 
 

 
Sonraki >