ALTIN HALKA - 9 - 4 Yazdır E-posta
Reşahat sahibi Şeyh Sâfi hazretleri "rahmetullahi aleyh" anlatıyor:
Seyyid Emir Gilâl ve Şah-ı Nakşibend hazretlerinin talebelerinden Mevlana Hüsameddin Buharî’nin babası Hamidüddin Şaşî ölüm döşeğinde idi. Bu zat büyük alimlerdendi. Şah-ı Nakşibend hazretlerine büyük hürmet, sevgi ve saygıları vardı. Fakat kendisini alim gördüğü için ona teslim olmamıştı. Kendi ilim ve tedbiri ile yetinmişti. Zahiren helal ve harama dikkat etmiş, farzları yapıp, haramlardan kaçınmış, fakat kalbine pek ehemmiyet vermemişti. Hamidüddin Şaşî vefat anında sıkıntı ve ızdıraba düştü. Oğlu ve dostları başucunda idiler. Bir ara oğlu:
“Baba ne haldesin?” diye sordu. Babası:
“Benden şu anda kalb-i selim istiyorlar. O da bende yoktur. Nasıl elde edileceğini de bilmiyorum!” dedi. Hüsameddin Buharî babasına:
“Sakin olun, kalbinizi bana bırakın. Selim kalbin ne olduğunu anlayacaksınız!” dedi. Ve derin bir murakabeye daldı. Şah-ı Nakşibend hazretlerine "kuddise sirruh" rabıta etti. Gözlerini açtığında, babasının yüzüne bir nur ve huzur inmişti. Bu arada gözlerini açtı, bulduğu huzurun sevincini ve kaçırdığı fırsatın hasretini şöyle dile getirdi:
“Oğlum! Allah sana bol mükafat versin. Meğer bize lazım olan iş, bütün ömrümüzü o zatın yolunda harcamak imiş. Fakat ne yazık ki ömrümü başka türlü zayi ettim!” dedi.
Ne mutlu bu babaya ki, salih evladının hocasının himmeti ile Allahü teâlâ’nın rahmetine kavuştu, huzur içinde dünyadan göçtü.
 
Nakl edilir ki, bir defasında Mekke-i mükeremeden ve Medîne-i münevvereden tasavvuf ehli olan kimseler, bir cemâ’at hâlinde Buhârâya geldiler. Buhârâda Sûhârî köyüne gitmek istediklerini söyleyerek, bu köyü sordular. Mekke’den ve Medîne’den geldiklerini, Sûhârî köyünü sormalarından maksatlarının, orada ikâmet etmekte olan Seyyid Emîr Gilâl hazretlerini "kuddise sirruh" ziyâret etmek ve onunla görüşmek olduğunu söylediler. Buhârâda görüştükleri kimseler onlara; “Maâlesef, Seyyid Emîr Gilâl hazretleri vefât etti,” dediler. Sûhârî köyüne gittiler. Seyyid Emîr Gilâl hazretlerinin oğulları, onlarla görüşüp sohbet ettiler. Onlara; “Babamız Mekke ve Medîne’ye hiç gitmemişti. Siz onu nereden tanıyorsunuz?” dediler. Gelenler; “Biz de buralara hiç gelmedik. Fakat biz Seyyid Emîr Gilâl hazretlerini Kâ’bede gördük. İki-üç seneden beri hac mevsiminde bizimle berâber Kâ’beyi tavâf etti. Mekke ve Medîne’de pek çok kimse ona bî’at edip talebe olmuştu. Fakat bu sene Kâ’beye gelmedi. Merak edip, ona olan muhabbetimiz ve hasretimiz sebebiyle görmeye gelmiştik, Fakat nasîp olmadı,” dediler. Böylece, Seyyid Emîr Gilâl hazretlerinin "kuddise sirruh", kerâmetle, her sene hac mevsiminde, bulunduğu beldenin halkı farkına varmadan Kâ’beye gittiği anlaşıldı. Gelen ziyâretçiler, dahâ sonra Seyyid Emîr Gilâl hazretlerinin kabrini ziyâret edip, duâ ettiler. Sonra da oğullarından müsâade alarak Sûhârî köyünden ayrıldılar.

 
< Önceki   Sonraki >