ALTIN HALKA - 9 - Abdülhâlık Goncdüvânî Hazretleri Yazdır E-posta
Evliyânın ve Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklerindendir. Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerinin "kuddise sirruh" babası, Abdülcemîl Malatyalı idi. Mâlikî mezhebinin kurucusu imâm-ı Mâlik hazretlerinin "rahmetullahi aleyh" neslinden olup, âlim ve ârif idi. Zâhirî ve Bâtınî ilimlerde çok yüksekti. İnsanları hakka davet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakiki saadete kavuşturan ve kendilerine "Silsile-i âliyye" denilen büyük âlim ve velîlerin dokuzuncusudur.
 
Hızır aleyhisselâmdan ders aldı. Bir gün Hızır aleyhisselâm Abdülhâlık hazretlerinin babasına, (Ey Abdülcemîl! Senin sâlih bir erkek evladın olacak. İsmini Abdülhâlık koyarsın,) buyurdular. Abdülcemîl bu konuşmadan kısa bir zamân sonra Buhârâya göç etti ve Goncdüvân kasabasına yerleşti. Çok geçmeden Hızır aleyhisselâmın buyurduğu gibi, bir erkek evlada sâhip oldu. İsmini Abdülhâlık koydu. Abdülhâlık çocukluğunu burada geçirdi.
 
Beş yaşına geldiğinde Buhârânın büyük âlimlerinden Hâce Sadreddîn hazretlerinden "rahmetullahi aleyh" Kur’ân-ı kerîm öğrenmeye başladı. Bir gün okuma esnâsında, meâl-i şerîfi; (Rabbinize tazarrû’ ederek (boyun büküp yalvararak) ve gizli duâ ediniz!) olan A’râf sûresi: 55.ci âyet-i kerîmesini okurken, hocasına dedi ki: (Efendim! Bu “gizli”den murat edilen nedir? Kalp ile yapılan zikrin asılı nedir? Eğer zikr ve duâ, âşikâr, sesli bir şekilde dil ile olursa, riyâdan korkulur. Araya riyâ girerse, lâyık olduğu şekilde zikr edilmemiş olur. Şâyet kalp ile zikr etsem; “Şeytân insanın damarlarında kan gibi dolaşır,” hâdis-i şerîfi gereğince, şeytân bu zikri duyar. Ne yapacağımı bilemiyorum. Bu müşkülümü hâlletmenizi istirhâm ederim, efendim!) Hocası, büyük âlim Sadreddîn hazretleri, bu yaştaki bir çocuğun kendisinin bile anlayamadığı böyle bir suâl sormasına hayrân kaldı ve cevap olarak: (Evladım! Bu mesele, ilim-i ledünnîdir, Yani kalp ilimlerinin bir konusudur. Allahü teâlâ nasîp ederse, sana bu ilimleri öğretebilecek Evliyâdan bir zâta kavuşturur. Kalp ile zikri sana öğretir. Böylece bu müşkülün hâlledilmiş olur) buyurdu. Abdülhâlık Goncdüvânî “rahmetullahi aleyh” hazretleri bu işâret üzerine, meselelerini hâlledecek o büyük zâtı beklemeye başladı.
 
Bir gün Hızır aleyhisselâm yanına geldi. Ona, Allahü teâlâyı gizli ve açık zikr yollarını öğretti ve manevî evlatlığa kabûl etti. Kalbinden Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah kelime-i tayyibesini şöyle şöyle zikr edersin, diye tarîf etti. Abdülhâlık hazretleri de, tarîf üzere, bu mübârek kelime-i tevhîdi sessiz sessiz kalp ile söylemeğe başladı. Bunu, kendisi için ders kabûl etti. Bu hâl ma’nevî makâmlarda yükselmesine sebep oldu.
 
Bu sıralarda Yûsuf-i Hemedânî "rahmetullahi aleyh" hazretleri Buhârâya geldi. Abdülhâlık Goncdüvânî "kuddise sirruh" onun hizmetine girdi ve bu hizmette bir süre kaldı. Bu hususta kendileri şöyle anlatırlar: Yirmi yaşında idim. Hızır aleyhisselâm bana Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinden ilim öğrenmemi tavsiye buyurdular. Bu sırada onun Buhârâya geldiğini işiterek derhâl yanına gittim. Ondan pek çok istifâdelere kavuştum. Böylece, Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerinin sohbette üstâdı Yûsuf-i Hemedânî, zikr tâlim hocası da Hızır aleyhisselâm oldu.
 
Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri hâlini insanlardan gizli tutardı. Nefsinin isteklerine uymayıp, istemediği şeyleri yapmakta kendisini pek ağır imtihânlara tâbi’ tutardı. Fakat hiç kimseye bir şey sezdirmezdi. Hele onun Hızır aleyhisselâm ile yetiştiği manâda ilim tahsîline hiç kimse vâkıf olmazdı.

 
< Önceki   Sonraki >