ALTIN HALKA - 6 -2 Yazdır E-posta
Sultân Mahmûd-i Gaznevî, Harkân şehrine yakın gelmişti. Adamlarından bir kaçını, Harkâna Şeyh Ebül-Hasen-i Harkânî hazretlerinin huzûruna göndermiş ve Şeyh hazretlerini yanına çağırmıştı. Şeyh hazretleri buna karşılık, bir özür beyân ederek gitmek istemediler. Durum, Mahmûd Gaznevîye bildirilince, “Haydi kalkınız! Zîrâ o, bizim sandığımız kimselerden değildir. Biz ona gidelim” dedi. Sonra kendi elbisesini Kâdî İyâda giydirdi ve kendisi de silâhtâr olarak, Kâdî İyâdın yanında Ebül-Hasen-i Harkânî’nin evine girdi.
 
Mahmûd Gaznevî selâm verince, Ebül-Hasen hazretleri "kuddise sirruh" selâmını aldı. Fakat ayağa kalkmadı. Mahmûd Gaznevî, Ebül-Hasen-i Harkânîye; “Sultân için neden ayağa kalkmadınız?” diye sorunca, Ebül-Hasen, Sultân Mahmûda; “Mâdem ki, seni öne geçirmişler, yanıma gel bakalım” dedi. Soruya o ânda cevab vermediler.
 
Sultân Mahmûd-i Gaznevî, Ebül-Hasen-i Harkânî hazretlerine, (Bâyezîd-i Bistâmî nasıl bir zât idi?) diye sordu. Cevabında, (Bâyezîd, öyle kâmil bir Velî idi ki, Onu görenler hidâyete kavuşurdu. Allahü teâlâ’nın râzı olduğu kimselerden olurdu) dedi. Sultân Mahmûd, bu cevabı beğenmedi. (Ebû Cehl, Ebû Leheb gibi kimseler, Fahr-i kâinâtı, Server-i âlemi “sallallahü aleyhi ve sellem” nice kere gördüler. Bunlar hidâyete gelmedi de, Bâyezîdi görenlerin hidâyete geldiklerini nasıl söylüyorsun? O, Resûlullah’dan “sallallahü aleyhi ve sellem” dahâ yüksek mi ki, iki cihânın efendisini, üstünlerin üstünü olan, Allahü teâlâ’nın sevgili Peygamberini gören, küfürden kurtulamadı da, Bâyezîdi görenler nasıl kurtulur?) dedi.
 
Ebül-Hasen “rahmetullahi aleyh” buyurdu ki, (Ebû Cehl ve Ebû Leheb gibi ahmaklar, Allahü teâlâ’nın sevgili Peygamberini “sallallahü aleyhi ve sellem” görmediler. Ebû Tâlibin yetîmi, Abdüllahın oğlu Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem” gördüler. O gözle baktılar. Eğer, Ebû Bekr-i Sıddîk gibi bakarak, Resûlullah olarak görselerdi, eşkıyalıktan, küfürden kurtulur, Onun gibi kemâle gelirlerdi). A’râf sûresi, yüz doksan yedinci [197] âyetinin, (Onların sana baktıklarını görürsün. Onlar, seni anlayamıyorlar. Üstünlüğünü göremiyorlar) meâl-i şerîfi bu inceliği bildirmektedir. Sultân Mahmûd hân “rahmetullahi teâlâ aleyh” bu cevabı çok beğendi. Din büyüklerine olan sevgisi arttı.
 
Sultân Mahmûd; “Bana nasîhat ediniz” deyince, Ebül-Hasen-i Harkânî hazretleri;
“Şu dört şeye dikkat et: Günâhlardan sakın, namâzını cemâatle kıl, cömert ol, Allahü teâlâ’nın yarattıklarına şefkât göster” dedi. Sultân Mahmûd; “Bana duâ buyurun” deyince, Ebül-Hasen-i Harkânî "kuddise sirruh": “Ey Mahmûd, âkıbetin makbûl olsun” dedi. Bunun üzerine Sultân Mahmûd, Ebül-Hasen-i Harkânî’nin önüne bir kese altın koydu. Buna karşılık Ebül-Hasen, sultânın önüne arpa unundan yapılmış bir yufka ekmeği koydu. Sultân, ekmekten bir lokma aldı. Fakat lokmayı yutamadı. Bunun üzerine Ebül-Hasen hazretleri; “Bir lokma ekmeği yutamıyorsun. İster misin, şu bir kese altın bizim de boğazımızda dursun? Biz paralarla olan alâkamızı kestik. Şu altınları önümden alınız” dedi. Sultân, Ebül-Hasenin paraları almasını çok istedi ise de, kabûl etmeyince, ondan bir hâtıra istedi. Ebül-Hasen hazretleri ona hırkasını verdi.

Sultân Mahmûd giderken, Ebül-Hasen ayağa kalktı. Bunun üzerine Sultân Mahmûd; “Geldiğim zamân hiç iltifât etmemiştin. Fakat şimdi ayağa kalkıyorsun. O hâl niye idi. Bu ikrâm nedir?” diye sordu. Ebül-Hasen-i Harkânî hazretleri; “Buraya pâdişâhlık gurûru ile beni imtihân için geldin. Şimdi ise dervîşlik hâliyle gidiyorsun ve dervîşlik devletinin güneşi üzerinde ışıldamaya başladı. Önce gurûr içinde olduğundan dolayı, ayağa kalkmadım. Fakat şimdi dervîş olduğun için ayağa kalkıyorum”, dedi.
 

 
< Önceki   Sonraki >