ALTIN HALKA - 5 - 4 Yazdır E-posta
Bâyezîd-i Bistâmî "kuddise sirruh" hazretleri birgün Rum diyârına doğru yola çıktı. Günlerce gittikten sonra, bir rahip ile karşılaştı. Rahip, Bâyezîd-i Bistâmî’nin elini tutup, evine misâfir götürdü. Evinde ona bir oda verdi. Bâyezîd-i Bistâmî kendisine ayrılan bu odada ibâdete başladı ve kalbini Allahü teâlâ’ya çevirdi. Rahip her gün onun yiyeceğini sabâh akşâm getirip önüne koyardı. Bu hal bir ay devâm etti. Bâyezîd-i Bistâmî dahâ sonra nefsine dönerek; “Ey nefs! Seni kırmak istiyorum. Fakat sen o kadar kötüsün ki kırılmıyorsun, dediği sırada, rahip içeri girdi ve; “İsmin nedir?” diye sordu. O da; “Bâyezîd!” cevabını verdi. Rahip; “Ne güzel adamsın. Keşke Mesîhin kulu olmuş olsaydın!” deyince, bu sözler Bâyezîd-i Bistâmî’ye ağır geldi ve evi terk etmek isterken rahip; “Bizim burada kırk günü tamâmla, öyle git. Çünkü bizim büyük bir bayramımız var, onu görmeni çok arzû ediyorum. Aynı zamânda çok değerli bir vâizimiz, sâdece bu günlerde bir defa konuşur. Onu dinlemeni istiyorum,” dedi. Bu teklîfi kabûl ederek, kırk gün kalmaya râzı oldu. Kırkıncı gün geldiğinde rahip odaya girerek; “Buyurun dışarı çıkalım, bayram günümüz geldi,” dedi. Bâyezîd-i Bistâmî dışarı çıkmak için hâzırlandı. Fakat rahip ona; “Siz bu kıyâfetle nasıl bin kadar rahibin arasına gireceksiniz? Bu yüzden üzerindeki elbiseyi çıkarıp, şu rahip elbiselerini giy ve boynuna İncîli as!” dedi. Bu teklîf ona çok ağır gelmesine rağmen, bunda da bir hikmet vardır diyerek, rahibin getirdiği elbiseyi giydi. Rahiplerin arasına katıldı. Hiç kimsenin dikkatini çekmedi. Biraz ilerledikten sonra, rahiplerin en büyüğü geldi. Fakat konuşmuyordu. Niçin konuşmadığı sorulduğunda; “Nasıl konuşabilirim, aranızda bir Muhammedî var!” diye cevap verdi. Halk ve rahipler galeyâna gelerek; “Onu göster parçalayalım,” diye bağrıştılar. Baş rahip; “Hayır, yemîn ederim ki söylemem, ancak ona dokunmayacağınıza söz verirseniz, onu size tanıtabilirim,” dedi. Bunun üzerine rahipler ve halk, Muhammedî olan zâta dokunmayacaklarına dâir yemîn ettiler. Baş rahip; “Allah için ey Muhammedî! Ayağa kalk ve kendini göster,” diye seslendi. Bâyezîd-i Bistâmî "kuddise sirruh" ayağa kalktı.
 
Baş rahip; “Adın ne?” diye sordu. “Bâyezîd!” cevabını verdi.
“Tahsîl gördün mü?” diye sordu. “Rabbim öğrettiği kadar bir şeyler biliyorum,” dedi.
 
Bunun üzerine rahip; “O hâlde bana şu husûsları cevaplandır: İkincisi olmayan biri, üçüncüsü olmayan ikiyi, dördüncüsü olmayan üçü, beşincisi olmayan dördü, altıncısı olmayan beşi, yedincisi olmayan altıyı, sekizincisi olmayan yediyi, dokuzuncusu olmayan sekizi, onuncusu olmayan dokuzu, on birincisi olmayan onu, on ikincisi olmayan on biri, on üçüncüsü olmayan on ikiyi söyle, bunlar nelerdir?”

Bâyezîd-i Bistâmî "kuddise sirruh" baş rahibe; “Beni iyi dinle! İkincisi olmayan bir, eşi-ortağı, dengi ve benzeri olmayan Allahü teâlâ’dır. Üçüncüsü olmayan iki, gece ve gündüzdür. Dördüncüsü olmayan üç, üç talâkdır (boşamadır). Beşincisi olmayan dört, Tevrât, Zebûr, İncîl ve Kur’ân-ı kerîm’dir. Altıncısı olmayan beş, beş vakit namâzdır. Yedincisi olmayan altı, göklerin ve yerin yaratıldığı altı gündür. Sekizincisi olmayan yedi, yedi kat göktür. Dokuzuncusu olmayan sekiz, kıyâmet günü Arşı taşıyacak sekiz melektir. Onuncusu olmayan dokuz, kadının dokuz ay hâmilelik müddetidir. On birincisi olmayan on, Mûsâ aleyhisselâmın Şuâyb peygambere on yıl çobanlık etmesidir. On ikincisi olmayan on bir, Yûsüf peygamberin on bir kardeşidir. On üçüncüsü olmayan on iki, on iki aydır,” dedi.
 
Rahip tebessüm ederek; “Doğru söyledin. Şimdi de bana, havadan ne yaratıldı, havada ne muhâfaza olundu ve kim hava ile helâk edildi? Bunlardan haber ver,” dedi.
Bâyezîd-i Bistâmî; “Îsâ peygamber havadan yaratıldı, havada muhâfaza edildi. Âd kavmi hava ile helâk edildi,” diye cevap verdi.
 
Rahip; “Doğru söyledin. Ağaçtan kim yaratıldı, ağaçta kim korundu ve ağaç ile kim helâk oldu?” diye sordu.
 
“Mûsâ aleyhisselâmın asâsı ağaçtan yaratıldı.Nûh aleyhisselâm ağaç içinde (gemide) korundu. Zekeriyyâ aleyhisselâm ise ağaç içinde testere ile biçilip şehit edildi,” cevabını verdi.
 
Rahip tekrâr; Doğru söyledin. Kim ateşten yaratıldı, kim ateşten korundu ve kim ateş ile helâk oldu, diye sordu.
O da; “İblîs ateşten yaratıldı. İbrâhîm aleyhisselâm ateşten korundu. Ebû Cehl ateş ile helâk oldu,” dedi.
 
Rahip tekrâr; Taştan kim yaratıldı, taş içinde kim korundu ve taş ile kim helâk oldu, dedi.
Bâyezîd-i Bistâmî; “Sâlih peygamberin devesi taştan yaratıldı.Eshâb-ı Kehf taş içinde korundu ve Ebrehe ve ordusu taş ile helâk edildi,” cevabını verdi. Rahip; Doğru söyledin. Âlimler diyor ki: Cennette dört nehir vardır, biri baldan, biri sütten, biri sudan, biri de şarâptandır. Ayrı ayrı olan bu dört nehir aynı kaynaktan akıyormuş. Bunun dünyâda bir örneği var mıdır, diye sordu:
“Evet vardır. İnsanın başından dört nehir akar. Kulak yağı acıdır. Göz yağı tuzludur. Burun suyu ayrı bir tat taşır. Ağızdan gelen su tatlıdır,” cevabını verdi. Rahip yine; “Doğru söyledin. Cennet ehli yer içer, Fakat abdest bozmaz, su dökmez. Bunun dünyâda bir benzeri var mıdır?” diye sordu:
“Evet vardır. Ana rahmindeki cenin yer içer, Fakat ihtiyâç gidermez,” cevabını verdi. Rahip; Doğru söyledin. Cennette Tûbâ ağacı vardır. Cennette hiç bir serây, hiç bir köşk yoktur ki, bu ağacın dalına dokunmasın. Bunun dünyâda bir örneği var mıdır, diye sordu:
“Evet vardır. Güneş sabâhleyin doğunca böyle değil midir?” cevabını verdi. Rahip; “Doğru söyledin.
 
Şimdi şunları cevaplandır: Bir ağaç vardır, on iki dalı bulunmakta, her dalında otuz yaprak ve her yaprakta beş çiçek yer almakta, bunlardan ikisi güneşe, üçü karanlığa bakmaktadır. Bu ağaç nedir?” deyince:
“Ağaç bir yılı temsil eder. On iki dalı, on iki ay, her daldaki otuz yaprak, günleri, her yapraktaki beş çiçek de, beş vakit namâzı temsil eder,” cevabını verdi.

Son olarak rahip şöyle sordu: “Bana şu kimseden haber ver. Hacca gitmiş, tavâf yapmış ve o makâmlarda bulunmuştur. Fakat onun ne rûhu vardır, ne de hac kendisine vaciptir?” Bâyezîd-i Bistâmî; “Nûh peygamberin gemisidir,” dedi. Sonra, rahibe; “Ey rahip! Birçok suâller sordun. Biz onları cevaplandırmaya çalıştık. Müsâade ederseniz benim de suâllerim var. Fakat ben, bir suâlden başka sormayacağım. O da şudur: Cennetin anahtârı nerededir? Cennet kapılarının üzerinde ne yazılıdır? Rahip sustu ve cevap vermekten kaçındı. Diğer rahipler bu duruma bozuldular ve; “Ey büyüğümüz, mağlup mu oluyorsun,” dediler. O da; “Hayır mağlup olmak istemiyorum,” dedi. Öyleyse niçin cevap vermiyorsun,” dediler. “Şâyet cevap verirsem, benim cevabıma katılır mısınız”, dedi. Bunun üzerine hepsi birden söz verdiler.
 
Rahip; “Dinleyin, şimdi cevap veriyorum. Cennetin anahtârı ve kapılarının üzerinde yazılı olan ibâre; Lâ İlâhe İllallah Muhammedün Resûlullah’dır,” dedi ve Müslümân oldu. Diğer rahipler de hep bir ağızdan Kelime-i şehâdeti getirip Müslümân oldular. Bâyezîd-i Bistâmî de onların yanında bir süre kalıp, İslâmiyyeti öğretti. Böylece onun buraya gitmesinin hikmeti anlaşıldı.
21:41:30
 
< Önceki   Sonraki >