ALTIN HALKA - 18 - 15 Yazdır E-posta
Buyurdular ki;
 
İlim iki çeşittir: Biri verâset ilmi, biri de ledün ilmidir. Verâset ilmi çalışarak elde edilir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”; (Kim bildikleriyle amel ederse, Allahü teâlâ ona bilmediklerini öğretir) buyurdu. İlim-i ledün ise, Allahü teâlâ’nın ihsânıdır. Çalışmadan elde edilir. İlâhî bir mevhibedir. Kullarından dilediğine verir.
 
Biz bu yolu, tasavvuf kitâplarından değil, halka hizmetten elde ettik. Herkesi bir yola götürürler. Bizi de hizmet yoluna götürdüler.

Bütün hâlleri ve buluşları bize verseler, fakat Ehl-i sünnet vel-cemâ’at itikâdını kalbimize yerleştirmeseler, hâlimi harâp, istikbâlimi karanlık bilirim. Eğer bütün haraplıkları, çirkinlikleri verseler ve kalbimizi Ehl-i sünnet itikâdı ile süsleseler, hiç üzülmem.

Söz, yüce bir şeydir. Zamânında ve yerinde olmalıdır.

Söz söylemek, dilin gönülle, gönlün de Hak ile olduğu zamân makbûldür.

Seyyidlerin bulunduğu bir memlekette ben oturamam. Zîrâ, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” bağlı bir nesepten gelmenin şerefini taşıyanlara, lâyık oldukları tâzimi gösterememekten korkuyorum.

Bizim yolumuzda, el helâl kârda, gönül ise hakîkî yârdadır.

Himmet etmek; Allahü teâlâ’nın isimleri ile münâsebeti olan bir zâtın, kalbinde yalnız bir işin yapılmasını bulundurması demektir. Bu şeye teveccüh eder. Kalbine bundan başka hiçbir şey getirmez. Yalnız, o işin yapılmasını ister. Allahü teâlâ da o işi yaratır. Allahü teâlâ’nın âdeti böyledir. Kâfirlerin himmet ettikleri şeylerin de hâsıl oldukları görülmüştür. Allahü teâlâ, bana bu kuvveti ihsân etmiştir. Fakat, bu makâmda edep lâzımdır. Edep de, kulun kendisini Allahü teâlâ’nın irâdesine tâbi’ etmesidir. Kendi irâdesine tâbi’ olmamak, Allahü teâlâ’nın takdîrini beklemek lâzımdır.
 

 
< Önceki   Sonraki >