ALTIN HALKA - 18 - 13 Yazdır E-posta
Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri "kuddise sirruh" şöyle anlatmıştır: “Çocukluğumda rüyada kendimi Şeyh Ebû Bekr-i Şâşînin mezârı yanında gördüm. Mezârın eşiğinde Îsâ aleyhisselâm vardı. Hemen ayaklarına kapandım. Elleri ile başımı kaldırıp; “Gam çekme! Seni ben terbiye edeceğim!” buyurdu. Rüyayı anlattığım zâtlar, tıp ilmi ile tabîr ettiler. Yani tıp ilminden nasibim olacağını söylediler. Ben bu tabîre râzı değildim. Tabîrim şuydu: Îsâ aleyhisselâm, ölüleri dirilten bir Peygamberdir. Evliyâdan ihyâ sıfatına mazhar büyüklere de “Îsevî meşrep” denirdi. Mâdem ki, Îsâ aleyhisselâm bu fakîrin terbiyesini üzerine aldılar, demek bana ölü kalpleri ihyâ sıfatı verilecek. Nitekim kısa bir zamân sonra, Allahü teâlâ bana öyle bir hâl ve kuvvet bahşetti ki, bende o manâ, kemâliyle meydâna geldi. Vâsıtamızla nice ölü kalpler, gaflet karanlığından şühûd ve huzûr ışığına çıktılar.”
 
Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri "kuddise sirruh", zamânındaki tasavvuf ehli geçinenlerin durumunu bildirerek buyurdu ki: “Zamânımızda ehl-i irâdet, mürit, talebe olmak kâbiliyetine sâhip olanlar azdır. Bir âlim, büyüklerden birine haber gönderip; “Burada mürit olacak vasıflı insan azdır. Sizin orada bu vasfı taşıyan kimseler varsa bize gönderiniz!” demiştir. Bu haberi alan büyük zât, bir mektup yazarak şöyle cevab vermiştir: “Bahsettiğiniz vasıfta mürit olacak kimseler bizim burada yoktur. Eğer şeyh isterseniz çoktur. İstediğiniz kadar gönderelim!”
 
Bir sohbeti sırasında büyüklerin hâllerinden anlatarak şöyle buyurdu:
 
“Evliyânın meşhûrlarından olan Şiblî hazretleri "rahmetullahi aleyh", tasavvuf büyüklerinin yoluna girdiği sırada, babası Vâsıt şehrinin hâkimi, vâlîsi idi. Önce Muhammed Hayrın huzûrunda tövbe etti. Sonra Muhammed Hayr hazretleri onu Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine "kuddise sirruh" gönderdi. Göndermesindeki sebep; Şiblî hazretlerinin, Cüneyd-i Bağdâdî’nin akrabâsı olmasıydı. Böylece edebe riâyet etmiş oldu.
 
Şiblî "rahmetullahi aleyh", Cüneyd-i Bağdâdî’ye talebe olunca; önce ona yedi sene ticâret yapmasını ve bu ticaretten elde ettiği kazancını, o zamâna kadar olan günâhlarının afvı için sadaka olarak dağıtmasını emir etti. Sonra onu tasavvufta yetiştirip, yüksek derecelere kavuşturdu.”
 
“Sehl bin Abdüllah Tüsterî hazretleri "rahmetullahi aleyh", Allahü teâlâ’nın rızâsına kavuşmak için öyle riyâzet yapıp, zikre dalmıştı ki, bir gün ağzından ve burnundan kan geldi. Yere düşen her damla kanı “Allah” yazıyordu. Bundan sonra hocası ona, tasavvufta her ân Allahü teâlâ’yı hâtırlamak ve kendisini gördüğünü düşünmek gibi manâlara gelen “Yâd-ı daşt” makâmı üzere olmasını emir etti.”

 
< Önceki   Sonraki >