ALTIN HALKA - 18 - 7 Yazdır E-posta
Ubeydüllah-i Ahrâr hazretlerinin "kuddise sirruh" kerem ve lütfü o kadar çoktu ki, talebelerinin ve sevenlerinin râhatını düşünür, bunun için kendisi mihnet ve meşakkat çekerdi. Mîr Abdülevvel hazretleri şöyle yazmıştır: “Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri, talebeleri ile birlikte bir bahâr mevsimi başında, Keş şehrine gitmek üzere yola çıkmışlardı. Bir gece yolda, bir dağ eteğinde gecelemeleri icap etti. Talebeleri hemen bir çadır kurdular. Akşâm namâzından sonra şiddetli bir yağmur başladı. Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri biraz sonra dışarı çıktı. Talebelerin ve hizmetçilerin çadıra girmesini söyledi. Bu emri üzerine, hepsi çadıra girdiler. Başka bir çadır da yoktu. O gece sabâha kadar yağmur yağdı, seller aktı. Sabâh namâzını kıldıktan sonra, talebelerine ve diğer dostlarına; “Siz yağmur altında iken, ben çadırda durmayı tercîh etmedim,” buyurdu. Bunun üzerine, kendisinin çadırda bulunması sebebiyle, edebinden yanına girip de geceleyemeyecek olan talebelerinin, yağmur altında kalmalarını istemediğini anladılar. Kendisi çadırdan uzaklaşıp, geceyi çadırın dışında bir yerde geçirmişti.”
 
Talebelerinden Şeyh İyân şöyle anlatmıştır:
Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleriyle  "kuddise sirruh", bir bahâr mevsiminde yola çıkmıştık. Yolumuz, sel sularıyla dolup taşarak akan bir dereye rastladı. Karşıya geçmemiz icap etti. Talebeler karşıya geçmek üzere saz ve kamışlardan sal yapıp, sudan geçtiler. Ubeydüllah-i Ahrâr hazretleri de karşıya geçmek için sallardan birine bindi. Beni de yanına aldı. Hareketten biraz sonra, derenin ortasında suyun büyük bir hızla aktığı noktaya gelmiştik. Bindiğimiz salın kamışları çözülmeye başladı. Sular, bağlar gevşediğinden kamışları ve sazları sökerek salı dağıtıyordu. Ben çok korktum. Karşı sâhile bir ok atımı mesâfe vardı. Suyun şiddetle aktığı yeri aşıp karşıya ulaşmamız mümkün değildi. Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri bu hâle hiç aldırmadan oturuyordu. Kamışlar git gide biraz dahâ çözülüp dağılıyor, ben ise korkudan eriyordum. Hocamın yanında, onun rûhâniyyetine, tasarrufuna sığınıp, tevekkülle bekledim. Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri bu durum karşısında birdenbire “Allah!” diye bağırdı. Derin bir ürperti geçirerek, netîceyi bekledim. Bindiğimiz sal, suyun en şiddetli aktığı noktayı geçti. Sazlardan ve kamışlardan hiçbiri çözülmeden, sal karşı kıyıya ulaştı. Kıyıya gelince, hocam bana; ”Kalk!” buyurdu. Kalkıp, sal üzerinden kıyıya atladım. Kendisi de indi. Mübârek ayaklarını yere basar basmaz, sal birdenbire bir çöp yığını hâline gelip, su üzerinde dağılıverdi.”

 
< Önceki   Sonraki >