ALTIN HALKA - 15 - 18 Yazdır E-posta
Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh", bir defasında, Buhârâda Gülâbâd mahallesinde bir dostunun evinde, talebeleri ile sohbet ediyordu. Talebelerinden Molla Necmeddîne dönüp; ”Sana ne söylersem, sözümü tutup söylediğimi yapar mısın?“ dedi. Molla Necmeddîn, ”Elbette yaparım efendim,” dedi. ”Eğer bir günâh işlemeni söylesem yapar mısın? Meselâ hırsızlık yap desem yapar mısın?“ dedi. Bunun üzerine Molla Necmeddîn; ”Mâzur görünüz efendim, hırsızlık yapamam,” dedi. “Mâdem ki bu husustaki isteğimizi kabûl etmiyorsun, meclismizi terk et!” buyurdu. Molla Necmeddîn bunu duyunca, dehşet içinde kalıp, olduğu yere düştü ve bayıldı. Orada bulunanlar Behâeddîn-i Buhârî hazretlerine yalvarıp, onun afv edilmesini istediler. Kabûl edip afv etti. Molla Necmeddîn de kendine gelip kalktı. Bundan sonra hep berâber o evden dışarı çıktılar. Semerkand Vâdisi denilen tarafa doğru gittiler. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri yolda giderlerken, bir ev duvarı gösterip, talebelerine dedi ki: Bu duvarı delin. Evin içinde falan yerde bir çuval kumaş vardır. Onu alıp getirin. Talebeleri bu emre uyup, duvarı yardılar. Kumaş dolu çuvalı buldular ve çıkarıp getirdiler. Sonra bir köşeye çekilip bir müddet oturdular. Bu sırada bir köpek sesi işitildi. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, talebesi Molla Necmeddîne; “Bir arkadaşınla gidip, evin etrâfına bakın, ne vardır,” dedi. Gidip baktılar ki, eve hırsızlar gelmiş, başka bir duvarı yarıp, evde ne varsa almışlar. Gidip bu durumu Behâeddîn-i Buhârî hazretlerine haber verdiler. Talebeler bu hâle şaştılar. Sonra tekrâr talebeleri ile birlikte önceki misâfir oldukları eve döndüler. Sabâhleyin, gece o evden aldırdığı kumaş dolu çuvalı sahibine gönderdi. Talebelerine; “Gece buradan geçerken, bu malınızı alarak hırsızların çalmasına mâni’ olduk, bu malınızı hırsızlardan kurtardık,” demelerini tembih etti. Onlar da götürüp sahibine teslîm ederek durumu anlattılar. Behâeddîn-i Buhârî, bundan sonra talebesi Molla Necmeddîne dönüp; “Eğer sen emrimize uyup da bu hizmeti yapsaydın, sana çok sırlar açılacak ve çok şey kazanacaktın. Neyleyelim ki, nasibin yokmuş,” dedi. Molla Necmeddîn ise, yaptığına çok pişmân olup, yanıp yakındı.
 
Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî “kaddesallahü sirrehül’azîz”, Allahü teâlâ’nın kullarına şefkat ve acımasının çokluğundan, on iki gün başını secdeye koyup, Allahü teâlâ’dan, kolay ilerlenen, kolay ele geçen ve elbette kavuşturucu olan bir yol istedi. Duâsı kabûl edildi. Bu yol; yemekte, içmekte, giyimde, oturmakta ve âdetlerde orta derecede olmaktır. Kalbi çeşitli düşüncelerden korumaktır. Her ân güzel ahlâkla ahlâklanmaktır.
 
Buyurdular ki;
 
Yolun esâsı, kalbe teveccühtür. Kalp ile de, Allahü teâlâ’ya teveccühtür. Kalp ile çok zikr etmektir. Farz ve sünnetleri edâ etmektir. Yemek, içmek, giymek ve oturmakta, işlerde ve âdetlerde orta derecede olmaktır. Kalbi kötü düşüncelerden, vesveseden korumaktır. Kendisine rehber olan âlimin sohbetini ganîmet bilmektir. Hocasının huzûrunda iken ve uzakta iken edebe uymaktır. Bu yoldan maksat ve ele geçen şey; Allahü teâlâ’nın devâmlı huzûrunda olmaktır. Eshâb-ı  kirâm zamânında buna “ihsân” denilmişti. Bu yolda ilerleme esnâsında; nefsin arzûlarını yok etmek, nûrlara ve hâllere gömülmek, fenâ ve bekâ makâmlarına ulaşmak, üstün ahlâk ile ahlâklanmak gibi on makâm ele geçer.

 
< Önceki   Sonraki >