ALTIN HALKA - 15 - 16 Yazdır E-posta
Buyurdular ki;

Bir kimse nefsine muhâlefet etmeye muvaffak olursa, ameli az da olsa, nefsinin isteklerine boyun eğmemeye muvaffak olduğu için, şükür etmesi lâzımdır. Ebdâllerin makâmını isteyen kimsenin, hâlini değiştirmesi, yani nefsine muhâlefet etmesi lâzımdır.
 
Bizim yolumuz, Allahü teâlâ’nın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve Eshâb-ı  kirâma "aleyhimürrıdvân"  tâbi’ olmaktır. İşte bu sebeple, bizim yolumuzda az zamânda çok kazanç elde edilir. Fakat sünnete uymak ve riâyet etmek, sabır ve tahammül ister. Biz, bizim yolumuza girenleri, istersek kolayca çekerek, dilersek bir başka usûlle terbiye ederiz. Çünkü rehber olan âlim, bir tabîbe benzer. Hastanın hastalığını, derdini tespit eder ve ona göre ilâç verir. Bizim yolumuzda yalnız kalmak değil, sohbet esastır. Sohbetin de şartları vardır. İki kişi sohbet etmek isterse, birbirinden emîn olmaları icap eder. Böyle olmazsa, sohbetten fâide hâsıl olmaz. Bizim sohbetimize girenlerin kalplerinde, muhabbet tohumu vardır. Kısaca bu yola, Ehl-i sünnet ve cemâat yolu denir. Bizim sohbetimize dâhil olanların kalbine muhabbet tohumu atılmıştır. Fakat Allahü teâlâ’dan başka her şeyden alâkasını kesmemiş olabilir. Bu durumda sohbetimize katılan kimsenin kalbinde, Allahü teâlâ’nın sevgisinden başka neye bağlılık varsa, onu kalbinden temizleriz. Kalbinde bize karşı meyli ve muhabbeti olanlara muhabbet tohumu ekip, gece gündüz onu terbiye etmemiz bizim vazîfemizdir. Muhabbet için uzakta olmak fark etmez.
 
Lâ ilâhe illallah kelimesini söylemenin hakîkati, Allahü teâlâdan başka ne varsa hepsini yok bilmektir.
 
İslâm dîninin hükümlerini yapmak, yani emirleri yapıp, yasaklardan sakınmak, harâmları, şüpheli şeyleri, hattâ mubâhların fazlasını terk etmek, ruhsatlardan uzak durmak, mubâhları zarûret miktârınca kullanmak, tamâmen nûr ve safâdır. Aynı zamânda Evliyâlık derecelerine kavuşturan bir vâsıtadır. Vilâyet derecelerine bunlarla ulaşılır. Uzak kalanların hepsi, bunlara dikkat etmediklerinden uzak kalırlar ve kendi arzûlarına uyarlar. Yoksa Allahü teâlâ’nın feyzi her ân gelmektedir.
 
Kendisinden kerâmet isteyenlere; “Bizim kerâmetimiz açıktır. Bu kadar çok günâh ile yeryüzünde yürümemizden büyük kerâmet olur mu?” Bir defasında ise; “Biz Allahü teâlâ’nın fadlına, ihsânına kavuştuk. Bizi muratlardan, çekip götürülenlerden eyledi,” buyurdular.


 
< Önceki   Sonraki >