ALTIN HALKA - 15 - 14 Yazdır E-posta
Zamânında âlim ve sâlih kimseler ziyâretine gelip, hâlis ve helâl yemek yiyelim diye onun yemeklerini yerlerdi. Her zamân ve her işte sünnet-i seniyyeye uyar ve bilhâssa yemek husûsunda Peygamber efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” uymaya çok dikkat ederdi. Çoğu zamân ekmeği kendi pişirir ve sofra hizmetini kendi yapardı. Yemek yerken; “Sofra başında kendinizi Allahü teâlâ’nın huzûrunda biliniz. Onun verdiği nimeti yediğimizi unutmayınız,” buyururdu. Cemâ’at ile toplu hâlde yemek yerken, içlerinden biri gaflet ile ağzına bir lokma alsa; “Önündeki yemeği, Allahü teâlâ’nın huzûrunda olduğunu unutmadan ye! Allahü teâlâ’yı hâtırla, başka şeyler düşünme. Allahü teâlâ, sana senden yakındır. Onu düşün,” buyururdu. Bir yemek gafletle, öfkeyle veyâ zorla pişirilse, o yemekten kendisi yemez, yedirmezdi.
 
Rivâyet edilir ki, bir zamân Şâh-ı Nakşîbend hazretleri "kuddise sirruh" Gazyut denilen bir yere gitti. Orada talebelerinden birisi onlara yemek getirdi. Şâh-ı Nakşîbend hazretleri buyurdu ki: “Bu hamuru yoğuran ve yemekleri pişiren kimse, başlamasından bitirmesine kadar gadab hâlinde idi, kızmış hâlde idi. Biz ondan hiçbir şey yiyemeyiz. Zîrâ böyle yapılan yemeklerde hiçbir hayır ve hiçbir bereket yoktur. Belki de şeytân yemek yaparken, hep onunla bulunmuştur. Bizler böyle bir yemeği nasıl yiyebiliriz?”
 
Buyurdular ki;
 
Yenilecek bir gıdâ, bir yiyecek, her ne olursa olsun gaflet içinde, gadabla veyâ kerâhatle hâzırlansa, tedârik edilse, onda hayır ve bereket yoktur. Zîrâ ona nefis ve şeytân karışmıştır. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka bir çirkin netîce meydâna gelir. Gaflete dalmadan yapılan ve Allahü teâlâ’yı düşünerek yenilen helâl ve hâlis yiyeceklerden hayır meydâna gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemekte ve içmekte bu husûsa dikkat etmediklerinden ve ihtiyatsızlıktandır. Her ne hâl olursa olsun, bilhâssa namâzda huşû’ ve hudû’ hâlinde bulunmak, zevkle ve göz yaşı dökerek namâz kılabilmek, helâl lokma yemeğe, Allahü teâlâ’yı hatırlayarak yemeği pişirmeğe ve yemeği Allahü teâlâ’nın huzûrunda imiş gibi yemeğe bağlıdır. Vücûduna harâm lokma karışmış bir kimse, namâzdan tat duymaz.

 
< Önceki   Sonraki >