ALTIN HALKA - 15 - 10 Yazdır E-posta
Talebesinden biri şöyle anlatmıştır: Hâce hazretleri bir gün bu fakîrin hânesini şereflendirdi. Çok sevindim. Pazardan bir çuval un aldım, geldim. Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh" unu görünce; “Bu unu, çoluk çocuğun ile pişirip yiyin ve bununla alâkalı sırrı kimseye söylemeyin,” buyurdu. Hâce hazretleri o zamân evimde iki ay misâfir oldu. Talebelerinden bir kısmı da onun yanında idi. Çoluk çocuk ve diğer ahbaplarım, hepimiz, hattâ Hâce hazretleri gittikten sonra, o undan çok zamân yedik. Un hâlâ ilk aldığımız gibi duruyordu. Asla eksilmedi. Sonra Hâce hazretlerinin mübârek sözünü unutup, o sırrı çoluk çocuğuma anlattım. Bunun üzerine o undan bereket kesilip, un tükendi.
 
Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh", bir gün İshak isminde bir talebesinin evine teşrîf etmişlerdi. Orada bulunan talebeler, yemek pişirmek için tandıra çok odun koyup, ateş yakmışlardı. Her biri bir işle meşgûl oldukları sırada, tandırın ateşi alevlenip, tandırdan dışarı çıktı. Bunun üzerine Hazret-i Hâce mübârek ellerini tandıra sokunca, Allahü teâlâ’nın inâyeti ve yardımı ile tandırın ateşi sâkin oldu. Mübârek ellerini tandırdan çıkardığı zamân, ne elbisesine bir şey olmuş, ne de ellerinden bir tüy yanmış idi.
 
Talebelerinden biri anlatır: Hazret-i Hâcenin sohbeti ile şereflendiğimde, talebelerinin büyüklerinden olan Şeyh Şâdî, bana çok nasîhat etti ve edepten bahsetti. Bana emir ettiklerinden biri; Hazret-i Hâce’nin bulunduğu yere doğru hiçbirimiz ayağımızı uzatmayız nasîhati idi. Bir gün hava çok sıcaktı. Gazyûtdan Kasır-ı Ârifâna Hâce hazretlerini ziyârete geliyordum. Bir ağacın gölgesinde dinlenmek için yattım. Bir hayvan gelip, ayağımı iki kere kuvvetlice tekmeledi. Fırladım kalktım. Ayağım çok fazla ağrıyordu. Tekrâr yattım. Yine o hayvan gelip beni tekmeledi. Kalkıp oturdum ve sebebini düşünmeğe başladım. Nihâyet Şeyh Şâdînin nasihatini hâtırladım ve ayaklarımı, hocamızın o anda bulunduğu Kasır-ı Ârifâna doğru uzatarak yattığımı anladım.
 
Alâüddîn-i Attâr hazretleri “kuddise sirruh” şöyle anlatmıştır: Hocamız, Emîr Hüseyine, kış mevsiminde çok odun toplamasını emir etti. Odun toplama işi bittiğinin ertesi günü, kırk gün devâm eden kar yağmağa başladı. Sonra Hâce hazretleri, Hârezme gitmek için yola çıktı. Şeyh Şâdî de hizmetinde idi. Hırâm Nehrine geldiklerinde, suyun üzerinden yürümesini ona emir etti. Şeyh Şâdî korktu, çekindi. Bir defa dahâ emir etti. Yine yapamadı. O zamân büyük bir teveccühle ona baktı. Bununla kendinden geçti. Kendine gelince, ayağını suyun üzerine koyup yürüdü. Suya batmadı. Hocamız da arkasından yürüdü. Suyun üzerinden karşıya geçince, Hocam; “Ayakkabılarına bak, hiç ıslandı mı?” buyurdu. Baktığında, Allahü teâlâ’nın kudreti ile, en küçük bir ıslaklık yoktu.
 

 
< Önceki   Sonraki >