ALTIN HALKA - 15 - 8 Yazdır E-posta
Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh", Buhârânın bir köyüne gitmişti. Şeyh Hüsrev adında bir zâtın evinde misâfir oldu. O akşâm Şeyh Hüsrev, o köyde bulunan bütün âlimleri ve ileri gelenleri evine davet etti. Hep birlikte yemek yediler. Yemekten sonra Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, ev sahibi Şeyh Hüsreve; “Git kapıya bak kim var?” buyurdu. Gidip baktı ki, köy halkından Yûsüf adında biri, bir kap içinde armut getirmiş, kapıda bekliyordu. İçeri girmesine müsâade edildi. O da içeri girip, elindeki armut dolu kabı Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin "kuddise sirruh" önüne koydu. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri; “Bu armutları nereden aldın?” dedi. O da aldığı yeri söyledi. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri bir müddet susup, sonra ev sahibine; “Bu armutları büyük bir kaba boşalt gel,” dedi. Ev sahibi armutları büyük bir kaba boşaltıp ortaya koydu. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, armutlardan birini alıp getiren kimseye verdi. Sonra diğer armutların orada bulunanlara dağıtılmasını emir etti. Dağıtıldıktan sonra; “Hiç kimse kendine verilen armudu yemesin, beklesin,” buyurdu. Sonra armutları getiren Yûsüf adlı köylüye dönüp; “Armutları getirmekteki maksadın nedir bilir misin?” dedi. Getiren kimse; “Efendim, bana köyümüze keşf ve kerâmet sahibi bir zât geldi dediler. Ben de sizi görmekle şereflenmek için, bu armutları satın alıp, size hediye getirdim. Fakat küstahlık edip, armutların içinden birine bir işâret koydum ve en alta yerleştirdim. Eğer o zât Evliyâ ise, bu armudu bulup bana verir diye düşündüm,” dedi. “Öyleyse elindeki armuda bak, o işâret koyduğun armut mu?” buyurdu. “Evet efendim. O armuttur,” dedi. Bundan sonra Behâeddîn-i Buhârî hazretleri buyurdu ki: “Allahü teâlâ’nın Evliyâ bir kulunu, bir kimsenin denemesi uygun değildir. Fakat işâretlediğin armudu bulup sana vermeseydik, sen bizden uzak kalır ve çok zarar görürdün. Resûlullah efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdiği yolda bulunan kimseyi imtihâna hâcet yoktur.” Armutları getiren kimse, yaptığı işten çok pişmân olup, Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinden afv ve özr diledi.
 
Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh", Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetine tam uyar, Onun yaptığı şeyleri yapmağa çok gayret ederdi. Bir defasında Peygamber efendimiz Eshâbı ile ekmek pişirirlerken, Sahâbîlerden her biri bir parça hamuru alıp tandıra koymuştu. Peygamber efendimiz de mübârek eline bir parça hamur alıp tandıra koydular. Bir müddet sonra baktılar ki, Eshâb-ı  kirâm’ın koyduğu hamurlar pişmiş, Fakat Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” koyduğu hamur pişmemiş, olduğu gibi duruyordu. Ateş, Peygamber efendimizin mübârek elinin dokunduğu hamura tesîr etmemişti. Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, Resûlullaha "aleyhissalâtü vesselâm" uymak için, talebeleriyle aynı şekilde ekmek pişirdiler. Tandıra talebelerinin koyduğu hamurlar pişti. Fakat Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin koyduğu hamur aynen kaldı. Onun da mübârek elinin dokunduğu hamura ateş tesîr etmedi. Resûlullah efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” uymaktaki derecesi bu kadar çok idi.

 
< Önceki   Sonraki >