ALTIN HALKA - 15 - 7 Yazdır E-posta
Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh" bir gün bir beldeye gidiyorlar idi. Yolları bir akarsuya rastladı. Yanında bulunan talebelerinden Emîr Hüseyine; “Kendini bu suya at,” buyurdu. Dahâ böyle der demez, Emîr Hüseyin hiç tereddüt etmeden, kendini akan suya attı ve suyun içinde kayboldu. Aradan bir müddet geçti. “Ey Emîr Hüseyin, çık gel!” buyurdu. Emîr Hüseyin derhâl sudan dışarı çıktı. Elbisesinde en ufak bir ıslaklık yoktu. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri ona; “Ey Emîr Hüseyin, kendini suya atınca ne gördün?” diye sordu. Emîr Hüseyin dedi ki: “Emriniz üzerine kendimi size fedâ ederek suya atınca, bende öyle bir hâl hâsıl oldu ki, kendimi birden bire gâyet güzel döşenmiş bir odada buldum. Bu odanın hiç kapısı yoktu. Kapı aradım, orada zâtı âlinizi gördüm. Bana bir kapı gösterdiniz. İşte bu kapıdan çık buyurdunuz. Eliniz ile kapıyı açtınız, ben de kapıdan çıktım. İşte huzûrunuza geldim,” dedi.
 
Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerine "kuddise sirruh" hediye olarak bir miktâr balık getirilmişti. Balığın getirildiği sırada, o mecliste hâzır bulunan talebeleri ile berâber balığı yemek arzû ettiler. Balıklar hâzırlanıp, sofra kuruldu. Talebeler, Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî "kuddise sirruh" ile birlikte sofraya oturdular. İçlerinden biri, sofraya oturmadı. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri ona; “Niçin sofraya oturmuyorsun?” dedi. O da oruçluyum diyerek, nâfile oruç tuttuğunu bildirdi. Ona; “Gel bize uy!” dedi. Fakat gelmedi. Tekrâr; “Gel bize uy! Ramazân günlerinden bir günde tutulan oruç sevabı kadar sevâp kazanırsın,” buyurdu. Fakat o kimse söz tutmayıp, inâdında ısrâr etti. Bunun üzerine talebelerine; “Bu adam, Allahü teâlâ'dan uzaktır. Siz onu terk ediniz,” buyurdu. O oruçlu kimse, son derece zahit bir kimse idi. Fakat, Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin sözüne itirâz edip, muhâlefet göstermesi sebebiyle, zahitliğini kaybetti. İbâdetlerini terk etmeğe başladı. Tamâmen dünyâya yönelip, felâkete düştü.
 
Hâce Behâeddîn-i Buhârîye "kuddise sirruh", talebelerinden biri bir miktâr elma hediye getirdi. O elmaları hâzır bulunanlara bölüştürdü ve buyurdu ki: “Bir sâat müddetle kimse elmalardan yemesin. Çünkü bu elmalar, şimdi tespih ediyorlar.” Hâce hazretlerinin mübârek ağzından bu söz çıkar çıkmaz, elmalardan tespih sesleri gelmeye başladı.

 
< Önceki   Sonraki >