ALTIN HALKA - 12 - 3 Yazdır E-posta
Hoca Ahmed Yesevî hazretlerinin "rahmetullahi aleyh" en büyük talebelerinden olan seyyid Atâ, zamân zamân Alî Râmitenî hazretleri ile buluşur, görüşürlerdi. Buna rağmen bir gün, seyyid Atânın dilinden Azîzân hazretleri hakkında uygun olmayan bir söz çıktı. Aynı gün Asya içlerinden gelen çapulcu alayları, seyyid Atânın bulunduğu havâliyi yağmalayıp, oğlunu da esîr alıp gitmişler. Seyyid Atâ başına gelen bu felâketin, Azîzân hazretlerini üzmenin cezâsı olduğunu anladı. Yaptığına pişmân oldu. Büyük bir ziyâfet hâzırladı. Özür dilemek için Alî Râmitenîyi "kuddise sirruh" davet etti. Azîzân Alî Râmitenî hazretleri, seyyid Atânın maksadını anlayıp, ricâsını kabûl etti ve davetine geldi. Bu mecliste pek çok âlim ve velî var idi. Sofralar kuruldu. Herkes buyur edildiğinde, Alî Râmitenî hazretleri; (Seyyid Atânın oğlu gelmeyince, Alî bu sofradan ağzına tuz koymaz ve elini yemeklere uzatmaz,) dedi. Sonra bir müddet sessiz beklediler. Orada bulunanlar, bu sözün ne demek olduğunu düşünürken, birden kapı çalındı. İçeriye seyyid Atânın oğlu giriverdi. Bu hâli görünce, meclisten bir feryat, bir figân koptu. Oradakiler şaşırıp, dona kaldılar. Gelen gençten, nasıl kurtulduğunu sordular. Genç de; (Şu anda bir gurup kimsenin elinde esir idim. Elim ayağım iplerle bağlı idi. Şimdi ise kendimi yanınızda görüyorum. Nasıl oldu, ellerim nasıl çözüldü, beni kim kurtararak on günlük yoldan yanınıza geldim, hiçbir şey bilmiyorum,) dedi. Meclistekiler, bunun Azîzân hazretlerinin "kuddise sirruh" bir kerâmeti ve tasarrufu ile olduğunu anladılar. Her biri onun talebesi olmakla şereflendiler.
Bir gün Mevlâ’nâ Şeyh Bedreddîn Meydânî hazretleri, Alî Râmitenî hazretlerine gelerek şöyle sordu: “Allahü teâlâ Ahzâb sûresi 41. âyetinde meâlen; (Ey îmân edenler! Allahı çokça zikr ediniz) buyurmakdadır. Bu zikirden maksat, dil zikri midir, kalp zikri midir?” Alî Râmitenî hazretleri buyurdu ki: Tasavvuf yoluna ilk girenler için dil zikridir. İşin sonuna varanlar için de kalp zikridir. Bu yola ilk giren kimse yüce Allahı kendini zorlayarak da olsa zikr etmeye çalışır. Yolun sonuna varan kimsenin durumu ise öyle değildir. Kalp zikirden te’sîr almaya başlayınca, onun bu te’sîri bütün bedene yayılır. Hemen her organ zikr etmeye başlar. İşte o zamân çokça zikr başlar. Yine o zamân bir günlük ibâdet, bir senelik ibâdet yerine geçer.

 
< Önceki   Sonraki >