ALTIN HALKA - 8 - 3 Yazdır E-posta
Bir gün, Hemedândan bir kadın, ağlayarak, Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin huzûruna geldi ve dedi ki: “Oğlumu Bizanslılar esîr etmişler.” Kadına; “Sabır edin” buyurdu. Kadın; “Sabır edecek hâlim kalmadı” dedi. Bunun üzerine Yûsuf-i Hemedânî hazretleri; “Yâ Rabbî, bu kadının oğlunu esirlikten kurtar. Üzüntüsünü neşeye çevir!” diye duâ etti. Kadın dönünce oğlunu evde buldu. Hayret etti. Oğluna; “Anlat evladım! Buraya nasıl geldin?” dedi. Oğlu; “Biraz evvel İstanbul’daydım. Ayaklarım bağlı olup, başımda muhâfız vardı. Âniden bir kimse geldi. Beni kaptığı gibi, bir ânda buraya getirdi”, dedi.
 
Muhammed Pârisâ hazretleri (Risâle-i kudsiyye) kitabında buyuruyor ki, Yûsuf-i Hemedânî’ye, kâmil rehber bulamazsak ne yapalım, dediler. Her gün onların kitâplarını okuyunuz, buyurdu.
 
Sayısız kerâmetlerin ve fazîletlerin kendisinde toplandığı veliyyi kâmil bir zât idi. Kerâmetlerinin en büyüklerinden birisi; Allahü teâlâ’yı tanımak yolunda çok yüksek derece ve makâmlar sahibi olan, Abdülhâlık-ı Goncdüvânî "kuddise sirruh" hazretleri gibi büyük bir velîyi yetiştirmesidir.
 
Necîbüddîn Şîrâzî isimli bir zât şöyle anlatıyor: Bir zamânlar velîlerin sözlerinden birkaç parça elime geçmişti. Tetkik ettim. Bana gâyet hoş geldi. Bu sözü araştırdım. Kimin sözüdür, bundan başka eserleri var mıdır, bu zâtı bulayım da, önüne diz çökeyim dedim. Bir gece rüyada, heybetli, vakârlı, ak sakallı, nûrânî bir zâtın evimize girdiğini gördüm. Hemen abdesthâneye gitti. Abdest alacaktı. Beyâz bir kaftan giymişti. Kaftanın üzerinde iri hat ile ve altın suyu ile, Âyet-el kürsî yazılmıştı. Ben onun arkasından gittim. Kaftanı çıkarıp bana verdi. Bu kaftanın altında ondan dahâ göz kamaştırıcı bir yeşil kaftan dahâ vardı. Bunda da, önceki gibi aynı hatla, altın yazıyla Âyet-el kürsî yazılmıştı. Onu da bana verdi. “Ben abdest alıncaya kadar bunları tut!” buyurdu. Abdest aldı ve; “Bu iki kaftandan hangisini istersen sana vereyim”, buyurdu. Hangisini verirseniz, bence sevgilidir, dedim. Yeşil kaftanı bana giydirdi. Beyâzı da kendisi giydi. Sonra: “Beni bilir misin? Ben, o okuduğun parçaların müsannîfiyim. Sen onu arzûluyordun. Ben Ebû Ya’kûb Yûsuf-i Hemedânî’yim. Ona, Yani o okuduğun yazılara (Zînet-ül-Hayât) adını verdim. Ayrıca (Menâzil-üs-Sâlikîn) ve (Menâzil-üs-Sâyerîn) gibi sevilen eserlerim de vardır”, buyurdu. Uyanınca çok sevindim. Ona olan muhabbetim çok arttı. Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin bu üç eseri, çok kıymetlidir.

 
< Önceki   Sonraki >