ALTIN HALKA - 4 - 4 Yazdır E-posta
İmâm-ı Ca’fer-i Sâdık hazretleri "rahmetullahi aleyh", mütevâzı’, yani çok aşağı gönüllü idi. Kimseyi incitmezdi. Her mümini kendisinden dahâ kıymetli bilirdi. Bir gün kölelerini çağırdı. Onlara dedi ki: Geliniz, sizinle sözleşelim. Kıyâmet günü içimizden hangimiz kurtulursa, onun diğerlerine şefâ’atçı olması için birbirimize söz verelim!. Köleleri, Ona, ey Allahü teâlâ’nın Resûlünün torunu! Sizin, bizim şefâ’atımıza ihtiyâcınız yoktur. Dedeniz Muhammed aleyhisselâm, bütün insanların ve cinlerin şefâ’atçısıdır, dediler. İmâm hazretleri, “Ben bu amellerimle, işlerimle yarın kıyâmet gününde ceddimin yüzüne bakmaya utanırım”, buyurdu.

İmâm-ı Ca’fer hazretleri bir müddet halvet (yalnızlık) hâlinde kalmış, evinden insanlar arasına çıkmamıştı. Evliyânın büyüklerinden Süfyân-ı Sevrî hazretleri "rahmetullahi aleyh" evine gelip: Ey Resûlullah’ın torunu! İnsanlar bereketli nefesinizden, fâideli sohbetinizden mahrûm kaldı. Niçin uzlete çekildiniz? diye sordu. Ca’fer-i Sâdık hazretleri buyurdu ki: Şimdi böyle gerekiyor. (Zamân bozuldu ve dostlar değişti), sözümüzün hakikati meydâna çıktı.
 
Süfyân-ı Sevrî hazretleri, bir gün Ca’fer-i Sâdık’ın evine gitmişti. Huzûruna girip, görüşmek için izin istedi. Kendisine izin verdi. Yanına geldiği zamân Ona dedi ki: “Ey Süfyân! Sen, zamân zamân sultân ile görüşüyorsun. O seni arıyor, sen de ona gidiyorsun. Ben ise, mümkün mertebe sultândan uzak duruyorum. Zamânın hâli bunu icap ettiriyor. Yanımdan hemen çık, git!”. Süfyân, dedi ki: “Bana bir hadîs-i şerîf nakil etmedikçe buradan ayrılmayacağım, ey İmâm! Senden nasîhat alacak bir hadîs-i şerîf işitip gideyim.”

Ca’fer-i Sâdık hazretleri "rahmetullahi aleyh" buyurdu ki: “Çok sözün sana fâidesi yoktur. Ben babamdan, O da babasından, o da babasından rivâyet ederek Resûlullah’dan “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirilen üç şeyi anlattı:
1) Allahü teâlâ’nın nimetine kavuşan ve bu nimetin devâmlı olmasını isteyen kimse, Allahü teâlâ’ya hamd ve şükrünü çoğaltsın! Zîrâ Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîm’de İbrâhîm sûresi yedinci âyetinde, (Nimetlerimin kıymetini bilir, emir ettiğim gibi kullanırsanız, onları arttırırım. Kıymetini bilmez, bunları beğenmezseniz, elinizden alır, şiddetli azâp ederim) buyurdu.
2) Bir kimse, rızkı azaldığı zamân, çok tövbe ve istiğfâr etsin! Zîrâ Allahü teâlâ Nuh sûresinde tövbe ve istiğfâr edenlerin, günâhlarını afv edeceğini ve rızklarını arttıracağını va’d ediyor.
3) Bir kimse sultândan veyâ herhangi şeyden bir sıkıntı görürse ve bir belâya duçar olursa, “Lâ havle velâ kuvvete illâ billahil-aliyyil-azîm” desin!
Bunun üzerine Süfyân-ı Sevrî hazretleri, İmâm-ı Ca’fer’in elini tuttu ve Ona dedi ki: Hepsi, bu üçü müdür? İmâm-ı Ca’fer hazretleri buyurdu ki: Bunları iyi anla! Allahü teâlâ’ya yemîn ederek söylüyorum ki, bunları yaparsan, çok ihsânlara, iyiliklere kavuşursun.
 
İmâm-ı Ca’fer-i Sâdık hazretleri duâsı makbul olanlardandı. Allahü teâlâ’dan bir şey istediğinde dahâ sözü bitmeden, isteği verilirdi. Bir gün yalnız başına yolda gidiyordu. Kendisini sevenlerden biri de arkasından yürüyordu. Bir ara Ca’fer-i Sâdık hazretleri, “Yâ Rabbî! Elbisem yoktur, bana elbise gönder” buyurdu. Âniden bir paket içinde elbise geldi. Arkadan takîp eden zât evlerine kadar geldi. Hazret-i İmâma, efendim! Siz duâ ederken, bende âmîn dedim. Eski elbiselerinizi bana verin, dedi. Bu söz Hazret-i İmâmın hoşuna gitti ve elbiselerini ona verdi.
 
Bir şahıs, İmâm-ı Ca’fer hazretlerinden Allahü teâlâ’nın kendisine çok mal verip, çok hac yapması için duâ buyurmasını istedi. Yâ Rabbî! Buna elli hac yapacak kadar mal ver, diye duâ etti. O şahıs elli hac yaptı. Elli birinci hac için Cühfe denilen yerde gusül edecekti. Sel geldi ve orada vefât etti.

 
< Önceki   Sonraki >