ALTIN HALKA - 4 - 3 Yazdır E-posta
Molla Abdürrahmân Câmî hazretleri "rahmetullahi aleyh", (Şevâhid-ün-nübüvve) kitabında buyuruyor ki: Halîfe Mensûr, Rebi’e dedi ki, İmâm-ı Ca’fer-i Sâdık "rahmetullahi aleyh" yanıma gelsin. Çağırdılar. Yanına gelince, halîfe Mensûr: Eğer seni öldürmezsem, Allah beni öldürsün! Bir takım hîlelerle fitne çıkarıp, Müslümânların kanının dökülmesini istiyorsun, dedi. Ca’fer-i Sâdık "rahmetullahi aleyh" yemîn ederek, ben böyle bir şey yapmadım ve yapmak da istemem. Eğer böyle bir şey işittiyseniz, o bir yalancının sözüdür. Allahü teâlâ korusun, söylediğiniz şeyi ben yapamam. Yûsüf aleyhisselâma zulüm ettiler, afv etti. Eyyûb aleyhisselâm bir derde müptela oldu, sabır etti. Süleymân aleyhisselâma çok şeyler ihsân olundu, şükür etti. Bunlar Peygamberdir, senin nesebin de onlara ulaşır, dedi. Mensûr bunları dinleyince, doğru söylüyorsun. Yukarı çıkalım diyerek odasına davet etti. Sonra bu söylediklerimi bana falan kimse söyledi, dedi. O kimseyi çağırdılar. Gelince sen bu sözleri Ca’fer-i Sâdık’ın kendisinden mi işittin, diye sordu. O şahıs evet kendisinden işittim, deyince, yemîn eder misin, dedi. Evet dedi ve şöyle yemîn etti: “Billahillezî lâ ilâhe illâ hû âlimülgaybi veşşahâdeti: “Kendisinden başka ilâh olmayan, gizli ve açık Her şeyi bilen Allaha yemîn ederim”, dedi. Ca’fer-i Sâdık "rahmetullahi aleyh" o şahsa şöyle yemîn et dedi: “Beraytü min havlillahi ve kuvvetihî veltece’tü ilâ havlî ve kuvvetî lakad fe’ale kezâ ve kezâ Ca’fer ve kezâ ve kezâ kâle Ca’fer: (Allahın kuvvet ve kudretinden çıkıp, kendi kuvvet ve kudretime sığınmış olayım ki, Ca’fer şöyle şöyle dedi ve şöyle şöyle yaptı)”. O şahıs önce böyle yemîn etmek istemedi. Fakat sonra etti ve o ânda düşüp öldü. Halîfe Mensûr, bunun ölüsünü ayağından tutup, dışarı atınız, dedi.

Rebi’ şöyle anlatır: Ca’fer-i Sâdık "rahmetullahi aleyh" halîfe Mensûrun yanına geldiğinde, dudaklarını kıpırdatıyor, bir şeyler okuyordu. Mensûrun kızgınlığı yavaş yavaş geçti. Hattâ onu yanına çağırıp, güler yüzlü ve hoşnut davrandı. Oradan ayrılınca, Ca’fer-i Sâdıka "rahmetullahi aleyh" halîfe sana çok kızmışdı, sen gelip dudaklarını oynattıkça, onun kızgınlığı yavaş yavaş söndü. Hangi duâyı okuyordunuz, diye sordum. Dedem Hazret-i Hüseyin'in “radıyallahü anh” duâsını okuyordum. Bu duâ şöyledir buyurdu: “Yâ uddetî inde şiddetî ve yâ gavsî inde kürbetî ührüsnî biaynikelletî lâtenâmü ve ekfinî bi rüknike ellezî lâ yerâmu”. [Ey, zorlukta dayanağım ve ey sıkıntıda hakîkî mededkârım! Dâimî görmekliğin ile beni koru ve nihâyetsiz kudret ve kuvvetinle bana kâfi’ ol!] Rebi’ demiştir ki, bu duâyı ezberledim. Bana ne zamân bir musîbet gelse, bu duâyı okur, kurtulurdum. Sonra o ölen şahsa niçin kendi yemîninden başka bir yemîn ettirdiniz diye sordum. Bir kul Allahü teâlâ’yı vahdâniyyet ve azamet ile zikr ederse, Allahü teâlâ o kuluna rahmet ve re’fet (koruma) ile nazar eder ve cezâsını geciktirir. O kimseye işittiğin gibi yemîn verdim ve gördüğün gibi Allahü teâlâ onun cezâsını çabuk verdi.
 
İbni Cevzi “rahmetullahi aleyh” (Safve-tüs safve) adlı kitâbında, kendi isnâdıyla Leys bin Sa’ddan şöyle rivâyet etmiştir: Bir hac mevsiminde Mekke’de idim. İkindi namâzını kıldıktan sonra, Ebû Kubeys dağına çıktım. Orada bir kişi duâ ediyordu. Nefesi kesilinceye kadar, yâ Rabbî, yâ Rabbî, dedi. Sonra nefesi kesilinceye kadar, yâ Rabbâhü, yâ Rabbâhü, dedi. Sonra nefesi kesilinceye kadar, yâ Rabbî, yâ Rabbî, dedi. Yine nefesi kesilinceye kadar, yâ Allah, yâ Allah, dedi. Sonra yâ Hay, yâ Hay demeğe başladı ve nefesi kesilinceye kadar devâm etti. Sonra nefesi kesilinceye kadar, yâ Rahîm, yâ Rahîm dedi. Sonra nefesi kesilinceye kadar, yâ Erhamerrâhimîn dedi. Yedi kere böyle yaptı. Sonra, Allahım ben üzüm arzû ediyorum ve şu iki elbisem de eskidi dedi. Duâsı biter bitmez bir de baktım ki, bir sepet üzüm ve iki elbise yanına konmuştu. Hâlbuki o zamân üzüm mevsimi değildi. Üzümü yemeğe başlarken, bu üzümde ben de ortağım, dedim. Niçin diye sorunca, sen duâ ederken ben de, âmîn diyordum, dedim. Peki, buraya gel dedi. Yaklaştım, berâber yedik. Üzüm çekirdeksiz idi. Doyuncaya kadar yedim. Öyle üzüm hiç yememiştim. Yediğimiz hâlde sepetteki üzüm hiç eksilmemişti. Sonra bana, bu iki elbiseden hangisini istersen al, dedi. İhtiyâcım yok dedim. O hâlde sen yüzünü dön bunları giyeyim, dedi. Yüzümü döndürdüm. Elbiselerden birini izâr (gömlek), birini de ridâ (cübbe) olarak giydi. Eski elbiselerini de eline alıp yürüdü. Ben de arkasından gittim. Sa’y mahalline vardık. Orada bir kimse karşısına çıkıp, ey Resûlullah’ın “sallallahü aleyhi ve sellem” torunu, beni giydir. Allahü teâlâ da seni giydirsin, dedi. Elindeki eski elbiseleri ona verdi. Ben o kimsenin arkasından yetişip, bu elbiseleri sana veren kimdir, diye sordum. Ca’fer bin Muhammed’dir "rahmetullahi aleyh", dedi. Sonra Ca’fer-i Sâdık hazretlerini bulup, kendisinden hadîs-i şerîf dinlemek için ne kadar aradıysam da bulamadım.

 
< Önceki   Sonraki >