ALTIN HALKA - 2 - 7 - Selmân-ı Fârisî Hazretleri "radıyallahu anh" Yazdır E-posta
Selmân-ı  Fârisî, gâyet az yerdi. Bir sofrada kendisine dahâ ziyâde yemesi için ısrâr edilince, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” kendisine; “İnsanların ahrette çok açlık çekecek olanları, dünyâda doyuncaya kadar yemek yiyenlerdir” buyurduğunu haber verdi. Çok cömert olan Selmân-ı  Fârisî “radıyallahü anh”, günlük gelirinin çoğunu dağıtırdı ve el emeği ile geçinirdi. Fakîrleri dâimâ doyurur, onlarla berâber yerdi. Kendisi çok ihtiyâr olduğu hâlde, kendi işini kendi görürdü. Bir şey taşırken elleri titrerdi. Halk etrâfına toplanır, eşyâlarını biz taşıyalım derler, o kabûl etmez ve yerine kadar kendim götüreceğim, derdi. Hâlbuki emrinde binlerce kişi vardı.
 
Selmân-ı  Fârisî “radıyallahü anh” bir gün, bir vesk (bir deve yükü=250 litre) nafaka satın aldı. Bir kimse onu gördü ve yâ Selmân, bu kadar nafakayı ne yapacaksın. Bunu bitirecek kadar ömrün olduğunu biliyor musun, diye sordu. Selmân “radıyallahü anh”, insan nafakasını aldığı zamân, mutmain (râhat) olur. Ondan sonra nafaka ve başka bir şey düşünmeden, Allahü teâlâ’nın zikri ile meşgûl olabilir. İnsan nafakası tamâm olunca, ibâdetler ve vesveselerden emîn olur, dedi.
 
Selmân-ı  Fârisî “radıyallahü anh” arkasından bir kimsenin yürüdüğünü gördüğü zamân, bu hâl, sizin için hayırlı, Fakat benim için fenâdır, buyurur, hiç kimsenin arkasından yürümesini istemezdi.
 
Kur’ân-ı kerîmi tilâvet eden bir kimseden, Hicr sûresindeki, (Şüphesiz ki o azgınların hepsine va’d olunan yer; Cehennemdir) âyetini işitince, feryat etti ve başını iki eli arasına alıp, çıkıp gitti. Üç gün kendine gelemedi. Ne yaptığını dahî fark edemiyordu.
 
Ebû Vâil diyor ki: Bir arkadaşımla Selmân-ı  Fârisî’yi ziyârete gittim. Bize bir miktâr arpa ekmeği ve biraz da tuz getirdi. Arkadaşım, şu tuzun yanında biraz da sağter (kekik gibi bir ot) olsaydı, dedi. Bunun üzerine Selmân “radıyallahü anh” matarasını rehin vererek, o otu aldı geldi. Yemeği bitirince arkadaşım, “Bize verdiği nimete kanâat ettiğimiz Allahü teâlâ’ya hamd ederiz”, dedi. Selmân “radıyallahü anh”, Eğer kanâat etseydin benim matara rehin olmazdı, buyurdu.
 
Selmân-ı  Fârisî “radıyallahü anh” bir gün yanında misâfiri olduğu hâlde, Medâynden çıktı. Yolda karınları acıktı. Yiyecek bir şeyleri de yoktu. Orada geyikler ve kuşlar vardı. Selmân-ı  Fârisî “radıyallahü anh”, bir geyikle bir kuşu yanına çağırınca, ikisi de geldi. Onlara; bu kimse benim misâfirimdir. Sizi ona ikrâm etmek istiyorum, buyurdu. Geyik ve kuş hiç itirâz etmediler. Onları kesip yediler. O zât bu işe çok şaştı ve ey efendim! Geyik ve kuşu çağırdığınızda, hiç kaçmadan yanınıza geldiler, ben buna hayret ettim, dedi.  Selmân “radıyallahü anh” o zamân; bunda hayret edilecek bir şey yok. Bir kimse Allahü teâlâ’ya itâat eder ve hiç günâh işlemezse, her şey ona itâat eder, buyurdu.

 
< Önceki   Sonraki >