ALTIN HALKA - 2 - 3 - Selmân-ı Fârisî Hazretleri "radıyallahu anh" Yazdır E-posta
Selmân-ı  Fârisî “radıyallahü anh” Müslümân olduktan sonra, köleliği bir müddet dahâ devâm etti. Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem"; “Kendini kölelikten kurtar yâ Selmân!” buyurması üzerine, sahibine gidip, âzât olmak istediğini söyledi. Buna zorla râzı olan Yahûdî, üç yüz hurma fidanı dikerek, yetiştirip hurma verir hâle gelmesi ve kırk rukye altın vermesi şartıyla kabûl etti. Bunu Resûlullaha haber verdi. Resûlullah efendimiz Eshâbına; “Kardeşinize yardım ediniz” buyurdu. Onun için üç yüz hurma fidanı topladılar. Resûlullah efendimiz; “Bunların çukurlarını hâzır edip, tamâm olunca, bana haber ver” buyurdu. Çukurları hâzırlayıp, haber verince, Resûlullah efendimiz teşrîf edip, kendi eliyle fidanları dikti. Bir tânesini de Hazret-i Ömer dikmişti. Ömer-ül Fârûk’un “radıyallahü anh” diktiği hâriç hepsi, Allahü teâlâ’nın izniyle, o sene hurma verdi. Resûlullah efendimiz, o bir tâneyi de söküp, kendi mübârek eliyle yeniden dikti ve diktiği anda hurma verdi.
 
Resûlullah efendimiz gazâların birinden tavuk yumurtası kadar bir altın getirmişti. “Selmân adlı mükâtib köle [efendisiyle hürriyetine kavuşmak için belli miktâr ücret ile anlaşan köle] nerededir?” diye sordu. Selmân-ı  Fârisî gelince, Resûlullah efendimiz, altını verip; “Bu altını al ! Borcunu öde,” buyurdu. “Yâ Resûlallah! Bu altın, Yahûdî’nin istediği ağırlıkta değil” diye arz edince, alıp, mübârek dilinin üzerine sürdü; “Al bunu! Allahü teâlâ bununla senin borcunu edâ eder,” buyurdu. Selmân-ı  Fârisî, o altını tartınca, tam istenilen ağırlıkta geldi. Götürüp sahibine verdi ve kölelikten kurtuldu.
 
Medîne’li olmadığı için, Resûlullah efendimiz onu, Hazret-i Ebû Derdâ ile kardeş yaptı. Hendek Savaşından itibâren bütün gazâlara katıldı. Dahâ öncekilere, köle olduğu için katılamamıştı.
 
Bedr ve Uhud savaşından sonra, Medîne üzerine üçüncü defa yürüyen müşriklere karşı, nasıl bir savunma yapılması gerektiği istişâre ediliyordu. Bütün müşriklerin birleşerek hücûm ettiği Hendek savaşında, Selmân-ı Fârisî, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize, hendek kazmak sûretiyle, savunma yapmayı teklîf etti. Onun teklîfi kabûl edilip, hendek kazıldığı için bu savaşa, Hendek savaşı denildi. Selmân-ı  Fârisî, içlerinde Amr bin Avf, Huzeyfe bin Yemân, Nu’mân bin Mukarrin ile Ensârdan altı kişinin bulunduğu bir gurup ile berâber bulunuyordu. Kendisi güçlü ve kuvvetli bir zât idi. Hendek kazma işinde gâyet mâhir ve becerikliydi. Yalnız başına on kişinin kazdığı yeri kazardı.
 
Câbir bin Abdüllah “radıyallahü anh”; “Selmân’ın kendisine ayrılan beş arşın uzunluğunda, beş arşın derinliğinde yeri, vaktinde kazıp bitirdiğini gördüm” buyurmuştur. Hazret-i Selmân’ın çalışmasına Kays bin Sa’sânın nazarı değmiş ve Selmân “radıyallahü anh” birden bire yere yıkılmıştı. Eshâb-ı  kirâm hemen Resûlullahın yanına koşmuş ve ne yapmaları lâzım geldiğini sormuşlardı. Peygamber efendimiz; (Kays bin Sa’sâya gidin. Selmân için bir kabda abdest alsın. Abdest suyu ile Selmân yıkansın. Su kabı, Selmânın arkasından baş aşağı çevrilsin) buyurmuştur. Eshâb-ı kirâm, Peygamberimizin buyurduğu gibi yapınca, Selmân-ı Fârisî “radıyallahü anh” bulunduğu hâlden kurtulmuş, kendine gelmiş ve açılmıştı. Peygamberimiz, Hendek savaşındaki gayret ve hizmetinden dolayı, Selmân-ı  Fârisî’ye “Selmân-ül-Hayr” Hayırlı Selmân buyurdu.

 
< Önceki   Sonraki >