ALTIN HALKA - 2 - 2 - Selmân-ı Fârisî Hazretleri "radıyallahu anh" Yazdır E-posta
Selmân-ı  Fârisî “radıyallahü anh”, Amuriyedeki hocası vefât edince, bir iş bulup çalıştı. Birkaç sığır ve bir miktâr koyun sahibi olmuştu. Hocasının tavsiyesi üzerine Arabistân’a gitmek istiyordu. Benî Kelb kabîlesinden bir kâfile, Arabistân’a gitmek üzere idi. Onlarla sığır ve koyunlarını vererek, kendisini Arabistân’a götürmeleri üzere anlaştı. Birlikte yola çıktılar. Fakat kervancılar, ihânet ederek onu Vadiyü’l-Kurada bir Yahûdî’ye köle olarak sattılar. Hurma Bahçelerini görerek, âhir zamân Peygamberinin geleceği yerin burası olduğunu zan etti ise de, içi ısınmadı. Sonra Yahûdî, onu amcasının oğluna sattı. Yeni sahibi Yahûdî’yle Medîne’ye gitti. Bu şehri sanki önceden görmüş gibiydi. Kalbi ısındı. Âhir zamân Peygamberinin gelmesini beklemeye başladı.

Bir gün kendisini satın alan Yahûdî’nin bahçesinde, bir hurma ağacı üzerinde çalışıyordu. Sahibi, yanında biriyle konuşuyordu. Bir ara dedi ki: “Evs ve Hazrec kabîleleri helâk olsunlar. Mekke’den bir kimse geldi. Peygamber olduğunu söylüyor. Ona inanmışlar. Bu sözleri işiten Selmân, kendinden geçip, az kalsın ağaçtan yere düşüyordu. Hemen aşağı inip, o şahsa; “Ne diyorsun?” dedi. Sahibi bir tokat vurdu ve; “Neyine lâzım ki, soruyorsun, sen işine bak!” dedi.

Akşâm olunca bir miktâr hurma alıp, hemen Kubâya vardı. Resûlullah’ın yanına girip; “Sen Sâlih bir kimsesin, yanında fakîrler vardır. Bu hurmaları sadaka getirdim,” dedi. Resûlullah efendimiz yanında bulunan Eshâba; “Geliniz, hurmayı yiyiniz” buyurunca, yediler. Kendisi asla yemedi. İçinden; “İşte birinci alâmet budur. Sadaka kabûl etmiyor,” dedi. Eve dönüp, bir miktâr hurma dahâ alıp, Resûlullah’ın yanına gelip, “Bu, hediyedir,” diyerek takdîm etti. Bu defa yanındaki Eshâbı ile birlikte yediler, “İşte ikinci alâmet budur,” dedi. Götürdüğü hurma yirmi beş tâne kadardı. Hâlbuki, yinen hurma çekirdekleri bini buluyordu. Resûlullah efendimizin mucizesiyle hurma artmıştı. Kendi kendine; “Bir alâmetini dahâ gördüm,” dedi. Resûlullah’ın yanına ikinci defa gittiğinde, bir cenâze defin ediyorlardı. Nübüvvet mührünü görmeyi arzû ettiği için, yanına yaklaştı. Peygamber efendimiz onun murâdını anlayıp, gömleğini kaldırdı. Mübârek sırtı açılınca, Nübüvvet mührünü görür görmez yaklaşıp, öptü ve ağladı. O anda Kelime-i şahâdeti söyleyerek Müslümân oldu. Sonra da uzun yıllardan beri başından geçen hâdiseleri Resûlullaha bir bir anlattı.

Resûlullah efendimiz, hâline taaccüp edip, bunu Eshâb-ı  kirâma da anlatmasını emir buyurdu. Eshâb-ı  kirâm toplanınca, başından geçenleri onlara da anlattı.
 
Selmân-ı  Fârisî, îmân ettiği zamân Arabî’yi bilmediği için tercümân istemişti. Gelen Yahûdî tercümân, Selmân-ı  Fârisî’nin “radıyallahü anh” Peygamber efendimizi medh etmesini aksi şekilde söylüyordu. O esnâda Cebrâîl aleyhisselâm gelip, Hazret-i Selmân’ın “radıyallahü anh” sözlerini doğru olarak Resûlullaha bildirdi. Durumu Yahûdî anlayınca, Kelime-i şahâdet getirerek Müslümân oldu.


 
< Önceki   Sonraki >