Hüseyin Hilmi Işık Efendi (rahmetullahi aleyh) 32 Yazdır E-posta
Hüseyin Hilmi Işık Efendi'nin "rahmetullahi aleyh" vefatlarında yayınlanan gazete yazılarından..2.
 
 
Dış Politika
M.Necati Özfatura
31 Ekim 2001 Çarşamba 
 
Eyüp’ten, Eyüp’e
 
27 yıllık yazarlık hayatımda onbini aşan yazı yazdım. Ama inanın hiç bu kadar zorlanmadım. Öyle ya o, ilim, ahlâk, fazilet deryasını bir makaleye nasıl sığdırabilirim.
Bir İslâm âlimi şöyle buyuruyorlar: “Yoktan var edilen bütün kainatı bir ceviz kabuğunun içine, bütün denizlerdeki suları bir bardak içine sığdırabileceği düşünülebilir. Ama zaman ve mekandan münezzeh Allahü teâlânın yoktan yarattıklarının en efdali, üstünü ve âlemlere rahmet olarak gönderdiği sayısız güzellik ve nimetlerle şereflendirdiği Hazreti Muhammed’i (Sallallahü aleyhi ve sellem) dil ve kalemle ifade etmenin mümkün olduğu düşünülemez. Biz bereketlenmek için O’nun güzelliklerini yazıyoruz. Güzeller güzeli Peygamber Efendimizi Allahü teâlâ meth etmiştir.”
 
Çölde su arayanlara

Vârisler, mirası ile şereflendikleri kişilerin güzelliklerine sahiptirler. Yalnız zamanımızın değil, asrımızın değerli mütefekkirleri arasında ve ön saflarında yer alan; Rahmetli Hüseyin Hilmi Işık Beyefendinin; dinî, fennî, tarihî ve her konudaki eserlerinden çölde susuzluktan kırılan insanlara temiz, berrak, lezzetli bir pınar gibi kıyamete kadar, Rabbimizin bir ihsanı olarak istifade edilecektir. Her geçen gün değeri çok daha fazla idrak edilecektir.
 
Yıl 1947, yer Işıklar

Büyük insanları gerçek anlamda ancak büyük insanlar anlayabilirler. Bizler bu büyükleri anlamaktan aciziz. Ama onları seviyoruz. Onlara teşekkür borçluyuz. Nimetin sahibi Allahü teâlâdır. Ama bu nimeti sunan kişilere teşekkür edilmezse; Allahü teâlâya şükredilmiş olunmaz.
Bu değerli insanı 1947-1948 yılında Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nde son sınıf öğrencisi iken tanıdım. Bütün gayesi Rıza-i İlâhi idi. Şöhret, makam, dünya menfaatlerinden tamamen uzak idi. Kendi ifadesine göre: “... Engin denizden bir damla gibi olan bilgilerimi, gençlerin temiz ruhlarına, onların gonca gibi açılmakta olan körpe dimağlarına akıtmak için çırpındım. İçimde yanan iman ışığından onların saf kalplerine birer kıvılcım salmak istedim. Elhamdülillah Rabbim kolaylık gösterdi...”
Eserlerinde ve sohbetlerinde ısrarla şunları buyurdu: “...Müslüman, iyi insan, aklı başında kimse demektir. Hakiki Müslüman, Allahü teâlânın emirlerine itaat eder. Allahü teâlânın emirlerine uymamak günah olur. Kul haklarını ve devlete olan borçlarını öder. Devletin kanunlarına karşı gelmez. Kanuna karşı gelmek suç olur. Müslüman günah yapmaz, suç işlemez. Vatanını, milletini ve bayrağını sever. Herkese iyilik eder, kötülük yapanlara nasihat verir. Böyle olan Müslümanı Allah da sever, kullar da sever. Rahat ve huzur içinde yaşar...”
 
Kimseyi incitmedi

En önemli özelliklerinden başta geleni fitneden, münakaşadan, şiddetten kaçınılmasını ısrarla ifade etmesiydi. Bütün hayatı hizmetle geçti ve her konuda örnek bir insan idi. İnanç, ilim ve amelde zirvede idi. Ömrü boyunca hiç kimseyi incitmedi. Sahabe-i kiramı rehber edindi ve Ehl-i Beyt’e aşık idi.
Eyüp Sultan’da, Cennet bahçesi olan kabrinde her geçen gün üzerine Allahü teâlânın rahmeti ve ihsanı yağmur gibi yağsın. Yakınlarına ve sevenlerine baş sağlığı dilerim. 
 

 
 
Çınaraltı
İsmail Yağcı
31 Ekim 2001 Çarşamba 
 
Türk Dünyası’nın büyük kaybı
 
Bu gün yazı hayatımın en zor yazısını kaleme alıyorum. Keşke olmasaydı. Ama insanın doğumu ne kadar tabii ise vefatı da öyledir. Hayatın akışı bu.

26 Ekim 2001 günü saat 01:30 sularında kaybettiğimiz, büyük ilim adamı, mümtaz insan, emekli kıdemli öğretmen albay Hüseyin Hilmi Işık hocamı yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim. Onu yazmak gerçekten pek zordu. Onu anlayamayan benim gibi birisi, birçok hatalara düşebilirdi.

Ama yazmamak da, bende babamdan fazla emeği olan büyük insana vefasızlık olurdu.
1955 senesi eylül ayında, rahmetli babam elimden tutarak; Kuleli askeri lisesine getirdi. İlk defa doğduğum ilçeden ayrı bir şehirde gece geçireceğim. Babam kapıdan bırakırken, göz yaşları ile elini öptüm ve içime kapandım. Kimseyle görüşüp arkadaşlık yapacak mecalim yoktu. Dersler başladı ve kimya dersine gelen öğretmen, bana pek tatlı gelmişti.

Öğrenciye “kardeşim” diye hitap eden bir öğretmene ilk defa rastlıyordum. Dersi sanki beynimize nakkaş hassasiyetiyle nakş ediyordu. Öğrendiğim kimya bilgileri ile, ilerdeki senelerde, evde yaptığım deneylerle rahmetli annemin mutfağının altını üstüne getirmiştim.

Kimyayı sevdirmişti. Öğretmenin hakkı, her halde ana baba hakkına eşittir ve hatta fazladır.
Bir zamanlar Buhara taraflarında büyük bir bilgin varmış. Bu zatın iki de yetişkin oğlu var.
Bu bilgin bir işi için, bir ay kadar, yakın bir şehre gider. Bu arada Buhara emiri, şehir halkına toplu bir ziyafet verir. Türk adetlerine göre, böyle toplu bir ziyafette, servis hizmetlerini, delikanlı erkekler yapardı. Ziyafet bitimine doğru, bir yalancı, bu ziyafeti valinin, gelenlere büyük bir vergi yazmak üzere tertip ettiğini söyler. Bunu duyanlar aman bize yazılmasın diyerek, panik içinde kaçmaya başlarlar. İşte bu arada, bir çok kişi ezilir ve ölür. Ölenler arasında Buharalı bilginin iki oğlu da vardır.

Bir ay kadar sonra, bu âlim şehre döndüğünde, bir çok öğrencisi, bu üzüntüden dolayı, huzurunda suskun dururlar. Bilgin sorar: “hayırdır neden böyle susuyorsunuz?” öğrenciler de “efendim, sizin çocuklarınızın vefatı sebebiyle çok üzüldük” derler. İşte o zaman bu âlim şu ibretlik cevabı verir: “Siz bunu unutun. Benim ömrümde bir defa ciğerim yandı. O da rahmetli hocamı kaybettiğim zaman idi” der.
Gerçekten insanın öğretmenini kaybetmesi pek ağır bir şey oluyormuş. Şimdi anladım.
Rahmetli öğretmenimiz, bize hep dürüstlüğü anlatır, tavsiye ederdi. Kuleli’deki öğrencilerin ilerde, milletimizin gözbebeği ordumuza subay olacaklarını hep hatırlatırdı. Türk milletini çok severdi. Türk gençliğini sapık ve yıkıcı akımlardan korumak için ömrü boyunca çırpındı.
Devlete hile yapılmayacağını, devletin namus, mal, mülk ve dinimizin garantisi olduğunu söylerdi.
İyi bir Türk ve Müslüman evladı, devletinin kanunlarına harfiyen uymalı derdi.
Biz, onun samimi yaklaşımlarından bazen şımarır, ciddiyetsiz sorular da sorardık. Hiç kızmazdı. Lugatinde öfkelenmek yoktu. Öyle olgun cevaplar verirdi ki, soruyu soranı, diğer öğrenciler bakışlarımızla cezalandırırdık.

Hiçbir zaman tarikatçiliği tavsiye etmedi. Yalancı şeyhlerin tuzağından uzak durmayı öğütlerdi. Din simsarlarından nefret ederdi. Yazdığı yüze yakın kitabından beş kuruş ücret almadı.
Ondan aldığımız güzel ahlak örnekleriyle, gittiğimiz kıtalarda bize emanet edilen vatan evlatlarına; kardeş gibi, baba gibi yaklaşmayı becerdik.

Kuleli askeri lisesinde Hüseyin Hilmi öğretmenimizin sözünü dinleyen arkadaşlarımız başarılı oldu. Dinlemeyenler ise, bir çoğu okulu bitiremeyip alaya çıktılar.
Bize, “sakın iyi kötü diye insanları ayırmayın. Her insanın bir güzel yanı vardır. Ondaki bu güzelliği görmeye çalışın” derdi.

Bu gün, şu son cümleyi uygulayabilsek, arzu ettiğimiz milli barış ve kardeşlik hemen teessüs edecektir. Türk dünyasının başı sağ olsun. Allah gani gani rahmet eylesin.

 
< Önceki   Sonraki >