Ebû Bekr-i Sıddîk ''radıyallahü anh'' 2 Yazdır E-posta
Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” ilk îmâna gelen, Müslümânlıkla şereflenen hür erkektir. 
   
Kadınlardan ilk îmâna gelen Hadîce-tül Kübrâ “radıyallahü anhâ”, kölelerinden Zeyd bin Harise “radıyallahü anh” ve çocuklardan Alî bin Ebî Tâlibdir “radıyallahü anh”. Müslümân olmadan evvel, gençliğinde de Resûlullah’ın “sallallahü aleyhi ve sellem” arkadaşı idi. Büyük bir tüccardı. Bütün malını, evini, barkını, Resûlullah uğruna harcadı.
 
Ebû Bekr “radıyallahü anh”, İslâmiyyeti kabûl etmesine kadar geçen 38 senelik hayâtında, asla içki içmemiş, putlara tapmamış, her türlü sapıklıktan, hurâfelerden kaçınmış, iffetiyle ve güzel ahlâkı ile tanınmış bir kişiydi. Kavmi arasında sevilen ve saygı gösterilen birisi olup, fakîrlere yardım eder, muhtâç olanları gözetirdi. Dürüst bir tüccardı. Herkesin ona büyük bir itimâdı vardı.
 
Resûl-i Ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” Ebû Bekr-i Sıddîka Müslümân olmasını teklîf ettiği zamân, hiç tereddüt etmeden İslâmiyyeti kabûl etmişti. Müslümân olunca, hemen çok sevdiği arkadaşlarına gitti. Onların da, Müslümân olmalarını söyledi ve onları iknâ etti. Eshâb-ı  kirâmın ileri gelenlerinden ve Cennetle müjdelenenlerden; Osmân bin Affân, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin Avvâm, Abdürrahmân bin Avf, Sa’d bin Ebî Vakkâs, Ebû Ubeyde bin Cerrâh gibi büyük zâtlar onun vâsıtasıyla Müslümân oldular. Annesi Ümmül Hayr da ilk Müslümânlardan oldu. Kureyşden babası, annesi, çocukları, torunları da Müslümânlığı kabûl eden sahâbî, Ebû Bekr-i Sıddîkdır. Bunlar, Peygamberimizi görüp Eshâb-ı  kirâmdan olmakla şereflendiler. Eshâb-ı  kirâm’dan hiçbiri böyle bir şerefe nâil olamamıştır.
 
Lakab-ı şerîflerinden biri, (Atîk)dir. Bunun sebebi şu idi. Hazret-i Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” mubârek yüzlerine nazar edip, (Bu, Cehennem ateşinden atîkdir) buyurdular. Ya’nî, Allahü teâlânın nârından [ateşinden] azadlı kuludur, demek olur. Bundan sonra, bu lakab ile şöhret buldu. Bir lakab-ı şerîfleri de (Sıddîk)dır. Ziyâde [çok fazla] inançlı demekdir. Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini tasdîk etdiği için, bu ism verilmişdir.
 
Rivâyet edilir ki, hazret-i Ebû Bekrin “radıyallahü teâlâ anh” annesi Ümmül hayr hâtunun doğan her oğlu, vefât ederdi. Ebû Bekr hazretlerini doğurdu. Kucağına alıp, Beyt-i şerîfe getirdi. Orada dedi ki, “Ey, Beyt-i harâmın Rabbi! Ey makâmı Mültezemin sâhibi. Senden ricâ ederim ki, yeni doğmuş bu çocuğu bana bağışlayasın. Ma’mûr edesin. Birdenbire makâmdan [Beyt-i şerîfden] bir beyâz el çıkıp, Ebû Bekrin eline yapışdı. Bir ses işitildi ki, (Ey Allahın kulu olan kadın. Kucağındaki çocuk kurtulacak. Allahü teâlânın Resûlünün dostu olacak. Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” sonra halîfesi olacakdır) diyordu. Ümmül hayr, bunu işitip, şükr secdesi yapdı.
 
(Meâliyil ferş-ilâ avâliyil arş) ismli kitâbda anlatılır. Kâdî Ebül Hasen, Ebû Hüreyreden “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet eder. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bir gün Eshâb-ı güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ile oturmuşlardı. Konuşma esnâsında, hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, yâ Resûlallah! Senin hakkın için ki, ömrümde hiç saneme [puta] secde etmiş değilim. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, niçin Resûlullah hakkına yemîn edersin. Bu kadar câhiliyye zemânımız geçdi, dedi. Hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü anh” dedi ki, babam Ebû Kuhâfe, bir gün beni alıp, puthâneye götürdü. Bunlar senin ilâhındır, bunlara secde eyle, dedi. Beni oraya koyup, gitdi. Ben ileri vardım. Saneme [puta], karnım açdır, bana yiyecek ver, dedim. Cevâb vermedi. Su istedim. Cevâb vermedi. Elbisem yok, bana elbise ver, dedim. Cevâb vermedi. Elime bir taş alıp, bu taşı senin üzerine atarım, eğer ilâh isen mâni’ ol, dedim. Cevâb vermedi. Taşı atıp, saneme [puta] vurdum. Yüzü üzeri düşdü. Babam gelip, gördü. Bana dedi: Ey oğul. Niçin böyle edersin. Elimden tutup, eve götürdü. Anneme durumu anlatdı. Annem dedi ki, bunu kendi hâline koyalım. Bunun hakkında, Allahü teâlâ tarafından bana hitâb gelmişdir. Eseri zuhûr edecekdir. Sonra ben anneme sordum. Benim için sana gelen hitâb ne idi. Annem dedi ki: Seni doğurmam yakın olduğu gece, ağrı tutup, ızdırâba düşdüm. Hâtıfdan bir ses geldi ki, Ey hâtun! Müjdeler olsun sana ki, senden bir vücûd zuhûra gelecekdir. Yerde adı (Atîk) ve semâda (Sıddîk) ve hazret-i Muhammede “sallallahü aleyhi ve sellem” yâr ve refîk olacakdır, dedi. Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” der ki, Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” sözünü temâmladı. Cebrâîl aleyhisselâm nâzil olup, hazret-i Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sâdık Ebû Bekr, dedi. Ya’nî Ebû Bekr gerçek söyler, diye üç kerre tekrâr etdi.
 

 
< Önceki   Sonraki >