Ebû Bekr-i Sıddîk ''radıyallahü anh'' 7 Yazdır E-posta
Hazret-i Ebû Bekr ile Ebüdderdâ “radıyallahü teâlâ anhümâ”, ikisi berâber giderken, bir dar yola geldiler. Ebüdderdâ önde, Ebû Bekr arkada, o darlıkda yürürken, o sırada, Sultân-ı Enbiyâ “sallallahü aleyhi ve sellem” karşıdan, parlak bir ay gibi, göründü. Hazret-i Ebüdderdâ, hazret-i Ebû Bekrin önüne geçmiş görünce hazret-i Fahr-i kâinât huzûrsuz olup, Ebüdderdâya hitâb eylediler ki, yâ Ebüdderdâ! Niçin Ebû Bekrin önünce yürürsün. Bilmez misin ki, Ebû Bekr senden evveldir. Senden büyük olan kimsenin önünde gitmek edebi terk değil midir. Hazret-i Ebüdderdâ hatâsını anlayıp, tevbe ve istigfâr eyledi. Şimdi ey mü’minler! Hazret-i Ebüdderdâ gibi bir zât, bir ân hazret-i Ebû Bekrin önüne geçince, hazret-i Resûl-i ekrem huzûrsuz oldu. Fikr edin, ya’nî düşünün. Ayrı i’tikâd üzere olanlardan Allahü teâlâ korusun!
 
Birgün sahâbe-i güzînden “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ba’zıları Fahr-i kâinâtın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” yüksek huzûrlarına varıp, hazret-i Ebû Bekrden “radıyallahü anh” şikâyet eylediler. Dediler ki, yâ Resûlallah! Hazret-i Ebû Bekr bir oda içine girip, ciğer kebabını yalnız yer. Kokusunu duyarız. Lâkin bizi da’vet eylemez. Sultân-ı Enbiyâ “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, “Bir dahâ böyle yapdığı vakt, bana haber veriniz; evine varalım.” Birgün yine hazret-i Ebû Bekr, bir odaya girdiğinde, ciğer kebabının kokusunu duyan Sahâbîler, ciğer kebabı yer diyerek, varıp, haber verdiklerinde, Server-i Enbiyâ hazretleri, derhâl kalkıp, hazret-i Ebû Bekrin olduğu odaya gitdi. İçeri girdikde, gördü ki, ne ateş var; ne kebab. Sonra süâl etdi ki, yâ Ebâ Bekr! Ciğer kebabını yalnız yer imişsin; revâ mıdır. Ebû Bekr dedi ki, yâ Resûlallah! Hâşâ ki ben ciğer kebabını yalnız yiyeyim. Pişen kendi ciğerimdir. Hayr-ül-beşer “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, sebebini sordular. Ebû Bekr “radıyallahü anh” cevâb verdi ki, yâ Habîballah! Dâimâ hâtırıma gelir ki, Hak Sübhânehü ve teâlâ bana islâm dînini müyesser eyledi. Ve Habîbinin dostlarından eyledi. Husûsî olarak bütün sahâbe-i kirâm içinde bu şeklde şöhret buldum. Kıyâmet gününde; acabâ ahvâlim ne olur. Allahü teâlânın huzûrunda bu iltifâtı ve bu riâyeti [bu ni’metlerin şükrünü yerine getirir miyim] tekmîl eder miyim diye korkudan ciğerim kebab gibi pişdiğinin sebebi budur. Hemen o sâat Cebrâîl aleyhisselâm gelip; hazret-i Ebû Bekrin hakkında nice müjdeler getirdi. Ondan sonra Eshâb-ı güzînin “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazret-i Ebû Bekre “radıyallahü teâlâ anh” muhabbetleri bir iken bin kat fazla oldu.
 
Hazret-i Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bir gün mescid-i şerîfinde, Eshâb-ı güzîn arasında, oturuyordu. Hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Sultân-ı Enbiyâ hazretlerine buyurdular ki, Ebû Bekrin bir sâat ibâdeti yetmiş yıllık ibâdet yerini tutar. Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bunlara cevâb vermeyip, hazret-i Bilâle emr etdi ki var, Ebû Bekri da’vet eyle. Hazret-i Bilâl, emri tâat kabûl edip, Ebû Bekrin kapısını çaldı. Dedi ki, Ebû Bekr hazretlerini Sultân-ı kevneyn “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” çağırır. Hemen o sâat hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü anh” yerinden kalkıp, Server-i kâinâtın bulunduğu yere gitdi. Sultân-ı kâinât karşılayıp, Ebû Bekr hazretlerini yanına aldı. Sonra süâl eyledi ki, yâ Sıddîk, hâlâ ne amel üzerinde idin. Cevâb verdiler ki, yâ Habîballah! Hâtırıma şöyle geldi ki, Hak Sübhânehü ve teâlâ iki ev halk etdi. Birinin adı Cennet ve birinin adı Cehennem. Elbette takdîr yerini bulup, ikisini de dolduracakdır. Birini yaramaz kulları ile, birini sâlih kulları ile. Yâ Resûlallah! Dedim ki, yâ Rabbî! Bu za’îf kulunun bedenini büyültüp, Cehenneme koy ki, benim bedenim ile Cehennem dolsun. Senin emrin yerini bulsun. Bütün âlem, Cehennem korkusundan halâs olsun. Ondan sonra Eshâb-ı güzîn hazret-i Ebû Bekrin böyle düâsına ve yüksek himmetlerine hayrân olup, cümlesi hayr düâ etdiler “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”.
 

 
< Önceki   Sonraki >