Ebû Bekr-i Sıddîk ''radıyallahü anh'' 11 Yazdır E-posta
Hazret-i Bilâl-i Habeşî “radıyallahü teâlâ anh” bir kâfirin kölesi idi. Lâkin hazret-i Fahr-i âlemin mubârek ayağının toprağına yüz sürüp; kalbden müslümân olmuşdu. Bir büyük kilise vardı. İçindeki putlara hizmet için, kâfirler bir köylü ta’yin etmişlerdi. Birgün hazret-i Bilâl, o kiliseyi tenhâ buldu. İçeri girip, putların yüzlerini kirletdi. Acele ile dışarı çıkarken o hizmetci köylü, hazret-i Bilâl ile karşılaşıp, içeri girdi. Putları bu hâlde görünce, feryâd ederek, kâfirlerin oturdukları yere doğru varıp, hazret-i Bilâlden şikâyet etdi. Putlarına yapılan durumu bunlara bildirince, kâfirler Bilâlin efendisi üzerine gitdiler. Bir kölenin, bizim putlarımıza böyle ihânet etmesi uygun mudur. Elbetde bu kulun [kölenin] hakkından gelmek gerekdir; dediler. Efendisi de bunlara dedi ki; mâdem ki benim kölem böyle küstâhlık yapdı. Size verdim. Ne yapmak isterseniz, öyle yapın. Onlar da Bilâli aldılar. Sıcak kum üzerine çıplak olarak koyup, mubârek karnı üzerine taş koydular. Sonra iki ellerini ve iki ayağını bağladılar. Dediler ki, tâ ki hazret-i Muhammedin dîninden dönmeyince seni bundan kurtarmayız. Bunun altında kalırsın. Hazret-i Bilâl bu taşın altında (Yâ Ehad) ismi şerîfini söylerdi. Allahü teâlânın hikmeti, Server-i Enbiyâ yoldan geçerken, hazret-i Bilâli bu azâbda yatar gördü. Hem de dili ile (Yâ Ehad) ismi şerîfini söyler. Hazret-i Fahr-i Kevneyn “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem, buyurdu ki: (Yâ Ehad) ismi şerîfi seni kurtarır. Ondan sonra, se’âdetle devlethânelerine gitdi. Hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” hazret-i Habîb-i Ekrem ve Nebiyyi muhterem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin, ayağının tozuna yüz sürdü [ya’nî yanlarına vardı]. Hazret-i Bilâlin ahvâlini Ebû Bekr hazretlerine anlatıp, buyurdular ki, yâ Ebâ Bekr! Bilâli kâfir elinden, sen kurtarırsın. Yoksa bir başka kimse kurtaramaz. Zîrâ Ebû Bekr hazretlerinin dâimâ âdet-i şerîfleri bu idi ki, kâfirlerin arasında yürürdü. Müslümân esîri olsaydı, hesâbsız para verip, satın alırdı. Aldığı gibi, Hak Sübhânehü ve teâlâ yoluna ve Habîb-i Ekrem aşkına azâd ederdi. Yine âdet-i şerîflerine binâen kâfirler arasına gitdi. Konuşma esnâsında, onlara dedi ki, Bilâle böyle azâb etmekden size ne fâide vardır. Gelin bana satın. Onlar dediler ki, biz Bilâli dünyâ ağırlığı akça da versen satmayız. Eğer Âmir adındaki kölen ile değişdirirsen olur. O Âmir Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” sebebiyle, kıyâssız mal edinmişdi. Meta’ından, yâdigârından, davarından gayri nakid onbin filori vardı. Hazret-i Ebû Bekr derdi ki, yâ Âmir! Müslümân ol, bütün mâl ile azâd ol. Yanımda, kardeşim olasın. Mel’ûn râzı olmayıp, islâm dînini kabûl etmez idi. Müslümân olmadığı için, hazret-i Ebû Bekr de, huzûrsuz olup, azâd etmezdi. Ondan sonra kâfirler dediler ki, kölen Âmir ile Bilâli değişiriz. Ebû Bekr hazretlerine gâyet hoş gelip, sevindiğinden, Âmiri, bütün malı ve davarı ile, hazret-i Bilâl için size verdim, deyince, kâfirler de, hazret-i Ebû Bekri aldatdık. Bu kadar mal ve Âmir gibi köle aldık diye sevindiler. Bilâl için olanlardan mel’ûnların haberleri yok idi. Yoksa hazret-i Ebû Bekrin bütün malını isterlerdi. O da Allah hakkı için acımayıp, sâdece sultân-ı Kâinâtın emr-i şerîfleri yerine gelsin diye, verirdi. Ondan sonra hazret-i Ebû Bekr, Bilâl hazretlerini, evvelâ taşın altından kurtarıp, elini eline alıp, hazret-i Habîb-i Ekremin huzûr-ı âlilerine getirip, ayak üzerine durup, buyurdular ki, yâ Resûlallah! Bilâli Allahü teâlâ aşkına bugün azâd eyledim. Fahr-i âlem hazretleri çok sevinip, hazret-i Ebû Bekre düâlar etdi. O anda hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm gelip, hazret-i Ebû Bekr hakkında, meâl-i şerîfi, (O ateşden Ebû Bekr “radıyallahü anh” gibi, ziyâde müttekî olan sakınıp, kurtulur ki, Allahü teâlâ yanında temiz ve va’dine nâil olmak için, malını Allah yolunda hayrâta sarf eder.) olan, Leyl sûresi 17 ve 18.ci âyet-i kerîmelerini getirdi.
 
Muhyissünne imâm-ı Begavî “rahimehullahü teâlâ” (Mesâbîh-i şerîf)inde nakl etmişdir. Hazret-i Ebû Hüreyrenin “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular: (Bize her ni’meti veren ve iyilik eden kimseye karşılığını verdik. Ebû Bekrin iyilik ve ikrâmının karşılığını veremedik. Hak Sübhânehü ve teâlâ hazretleri kıyâmetde ona karşılığını verir. Ebû Bekrin malının fâide verdiği gibi, bir kimsenin malı bana fâide vermedi. Eğer ben halîl [dost] ittihaz edici olsa idim [edinse idim], Ebû Bekri dost edinirdim. Lâkin bilmiş olun, sizin sâhibiniz, Allahü teâlâ hazretlerinin dostudur.) Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” buyurdular ki, Ebû Bekr bizim seyyidimiz, hayrlımızdır ki, Habîb-i Ekrem hazretlerine cümlemizden sevgilidir.
 

 
< Önceki   Sonraki >