Ebû Bekr-i Sıddîk ''radıyallahü anh'' 27 Yazdır E-posta
Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu: Allahü tebâreke ve teâlâ o günde, İsrâfîl aleyhisselâm hazretlerine, sûra üflemesi için emr eder. İsrâfîl aleyhisselâm, ayakları yerde, başı Arş-ı a’lâda bir melekdir. Allahü teâlânın onu yaratdığı günden beri, sûru ağzına almış, bir ayağı ileri, bir ayağı geri, gözlerini Arş tarafına dikip, emre hâzır beklemekdedir. Ne zamân sûra üfürmek için emr olunur ise, o zamân sûra üfürür. İsrâfîl aleyhisselâm sûra üflemeye başlayıp, nefesi sûru dolduruncaya kadar kırk yıl geçer. O sûr bir borudur. Hak sübhânehü ve teâlâ hazretlerinin yaratdığı canlıların adedince, o sûrda delik vardır. Her canlının rûhu, kendine mahsûs deliklerden dışarı gelip, kendi kalıbına [bedenine] girer. Hiç yanlış yola gitmez. Eğer bir bedenin başı doğuda ve ayağı batıda olsa, Allahü tebâreke ve teâlânın emri ile, hâzır olup, toplanırlar. Rûhların tamâmı yanılmadan sûrdan çıkıp, kendi bedenine girer. Fakat, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin mukaddes rûhu sûrdan dışarı gelmez. İsrâfîl aleyhisselâm içeride rûh var diye bir kerre dahâ üfürür. Yine Ebû Bekr-i Sıddîkın rûhu sûrdan çıkmaz. Allahü teâlâdan hitâb gelir: Yâ İsrâfîl, sen sâkin ol. Ben onun ile konuşayım. Hüdâ-i azze ve celle nidâ buyurur ki, (Ey, mutma’inne olan nefs! Sen Rabbinden râzı olduğun hâlde, Rabbin de senden râzı olduğu hâlde, Rabbine dön. Benim sâlih kullarımın yanına ve Cennete gir.) [Fecr sûresi 27, 28, 29, 30. âyet-i kerîmelerinin meâli.] Hemen Ebû Bekr hazretlerinin nefs-i mutma’innesi [rûhu] dışarı gelir. Görür ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” merkad-ı mübârekelerinden [asl yerlerinden] gelip, hâzır durur.
 
Ömer bin Hattâb “radıyallahü teâlâ anh” buyurur ki; Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerini gördüm. Dilini parmağı ile tutup ovar idi. Dedim: Yâ halîfe-i Resûlillah, ne yapıyorsun! Buyurdu ki; bu beni çok işlere uğratmışdır. Hem bir büyük kimseden işitdim ki, Ebû Bekr hazretleri yedi dirhem ağırlığındaki bir taşı, yedi sene ağzında tutdu. Bir söz söyliyeceği zamân, eğer o söz, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin zikrinden gayri olsa idi, sol eli ile dilini tutup, sağ eli ile o taşı dili üzerine sürerdi. Der idi ki: Ey dil. Bir dahâ söylemiyesin o sözü ki, Allahü teâlâ hazretlerinin mardîsi olmıya [sevdiği şey olmıya].

 
< Önceki   Sonraki >