Hüseyin Hilmi Işık Efendi (rahmetullahi aleyh) 28 Yazdır E-posta
Ehl-i sünnet itikadını anlatan kitapları yaymak, anlatmak için gidenlerin ayaklarının altına melekler kanatlarını   döşerler.
 
       Hayatlarını (çok kısa olarak) özetlemek gerekirse 3 cümle ile özetlemek mümkündür: Okumak, okutmak ve tatbik etmek. Onları seven onların yolunda olmalıdır. Onların yolunda olmak ehl-i sünnet itikadını öğrenmek ve öğretmektir. Onlar, arının bin türlü çiçekten toplayıp bal yaptığı gibi, o kitapları hazırlayıp önümüze koydular. Bizimde okumamız ve okuduğumuzu birilerine anlatmamız, yani bu büyüklerin kitablarını başkalarınada vermemiz lazımdır.  İlim mutlaka yayılmalıdır. İlim olmazsa din olmaz.
 
      Buyurmuşlardıki; Aklı olan herkes, dünyâda râhat ve huzûr içinde yaşamak, âhirette de, azâbdan kurtulup, sonsuz nîmetlere kavuşmak ister. İşte bunun için, Seâdet-i Ebediyye kitâbımı yazdım. Dünyânın her yerindeki her çeşit insana seâdet yolunu göstermek için uğraştım. Önce, kendim öğrenmek için çok çalıştım. Senelerce, yüzlerle kitâp okudum. Târihi, tasavvufu çok inceledim. Fen bilgileri üzerinde çok düşündüm. İyi anladım ve inandım ki, dünyâda râhata ve âhirette sonsuz iyiliklere kavuşmak için, “Sâlih Müslüman” olmak lâzımdır. Sâlih olan mümin, Ehl-i sünnet itikâdındadır. Ehl-i sünnet itikâdında olana Sünnî denir. Ehl-i sünnetin dört mezhebinden Hanefî, Mâlikî, Şâfi’î, Hanbelî’den birine uyar. Böylece, her hareketinde İslamiyete tâbi olur.
 
      Buyurmuşlardı ki; "Kişi sevdiğiyle beraberdir diye çok müjdeler var. İnşallah dünyada beraber olduğumuz  gibi cennettede hep beraber oluruz".   İnsanın şerefi, üstünlüğü, meziyeti, kıymeti, ilim sahibi ve edebli olmasıdır. Çok zengin, çok etiket sahibi olması, çok meşhur olması veyahutta filancanın oğlu olması değildir. Allah indinde insanın kıymeti, ilim sahibi olması ve edeb sahibi olmasıdır.  Edeb haddini, sınırını bilmektir. İş yerinde, evlilikte, cemiyette, her yerde herkesin bir sınırı vardır. O sınır içerisinde kalmak kaydıyla dünya cennet olur. Bütün sıkıntılar, üzüntüler, kavgalar, hep sınır tecavüzünden olmaktadır. İşte bu sınır, ilimdir. Dinini öğrenmeyen ne sınır, ne sınırsızlık tanır. Önce iman ondan sonra ilim. Çünki bütün ibadetler ilme bağlıdır. Kitap okumak, dinini öğrenmek şarttır. Ve Cenab-ı peygamber aleyhisselatü vesselam bir hadis-i şerifte buyuruyorlar ki; İlmin rütbesi, derecesi, bütün rütbelerin en yücesidir. Bir hadis-i şerifte   cenab-ı peygamber aleyhisselatü vesselam buyuruyorlar ki; bir âlimin ölümü alemin ölümü gibidir. Yani bir âlim vefat ederse bütün alem, bütün insanlar ölmüş gibi olur,..
 
      Birgün buyurdularki; Ehl-i sünnet itikadını anlatan kitapları yaymak, anlatmak için gidenlerin ayaklarının altına melekler kanatlarını   döşerler.  Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem buyuruyorlar ki; Bir talebe dinine ait bir mesele öğrenmek için evinden çıksa, hocasının evine kadar yürüse, bu şerefli kul benim üzerime bassın diye, melekler kanatlarını bunun ayaklarının altına döşer. Havadaki bütün kuşlar, karadaki bütün hayvanlar, denizdeki bütün balıklar bu kul için istiğfar ederler, bunu affet diye dua ederler.   Bu, öğrenmek için gidene verilen ecirdir... ya öğretmek için giderse!....  Bir kişiye bir kitap vermek için yola çıkanın yol boyunca alacağı ecir ve sevap, öğrenmek için gidenden daha fazladır. Gerek bizzat giderek, gitmese de sebeb olarak, her ne şekilde olursa olsun iştirak eden bu sevaba kavuşur. Sadaka için verilen para, Allah yolunda gazâ için verilen paranın kıymeti yanında hiç kalır. Gazâ için harcanan para ise, emr-i maruf için harcanan para yanında hiç kalır. Birine, Ehl-i sünnet itikadını anlatan bir kitap vermek veya anlatmak, yazmak, emr-i maruftur.
 
       Allahü tealanın velî kulları verdiklerini geri almazlarmış... Manevî olarak verilenleri almadıkları gibi, maddî olarak verdiklerinide geri almıyorlar. !979 senesi ramazan ayında, bizim evi iftar için teşrif etmişlerdi. Akşam namazı kılınırken, beni imam yaptılar, namazdan sonra elimdeki tesbihi hocamıza ikram ettiğimde, kendi tesbihlerini bana verdiler. Namazdan sonra, edeb olarak tesbihi iade etmek istediğimde, biz onu imam efendiye hediye ettik buyurmuşlardı. Sonra ceblerinde neler varsa, kalem vs gibi, hepsini orada bulunanlara hediye olarak verdiler. En son sıra babama geldiğinde, maddî olarak verilecek birşey kalmamış olmalı ki, Muammer beyede sevgimizi verdik buyurmuşlardı.
 
      Hayatlarını anlatmak mümkün değildir... ancak eşsiz hazîne olan eserleri okunursa daha iyi tanımak nasîb olabilir. Zaten bizim yaptığımız anlatmak, övmek değil, belki birkaç söz ile güneşi tarif etmeğe çalışmaktır. O büyükleri meth etmek için diller kafi değildir, aşk ateşi yürek işi değil,  gönül işidir... Güzeller güzelini, gönüller kıblesini görüp, aşkıyle tutuşup kavrulanlar, bu bulunmaz pınara kabını koyabilenler, dünyada ve ahiretde huzura kavuşurlar..  .

 
< Önceki   Sonraki >