Hüseyin Hilmi Işık Efendi (rahmetullahi aleyh) 36 Yazdır E-posta
İşte ogün, cami avlusunda onbinlerce insan, güneş batınca zifiri karanlıkta kalan insanlar gibi,
 babasını kaybedip ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi idi..

       7 sene evvel 26 ekim'de, üzerimizde en büyük hakkı olan (hakkının ödenmesi hiçbir şekilde mümkün olmayan) muhterem ve mübarek hocamız vefat etmişti. ...  ogünü unutamıyoruz, bugün gibi hatırlıyoruz, emînimki hatırlayan herkesin kalbi sızlamaktadır... ogün öyle dehşet bir gün idi kiii onbinlerce insan, onbinlerce îmân,.. kalblerinde sızı, sessiz çığlıklarını yutkunurken, kadere boyun eğmiş, sessizce beklerken yetim kalmanın şokunu yaşıyordu... Hani, hazreti Ömer radıyallahü anh, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi vesellem, vefatlarında bir an kılıcını çekip; "kim peygamber efendimiz öldü derse keserim" dediği kitablarda yazılı..  demekki insan çok sevdiğinden ayrılınca şuurunu bile kaybediyor, neyapacağını, ne düşüneceğini şaşırıyor...  işte ogün, cami avlusunda onbinlerce insan, güneş batınca zifiri karanlıkta kalan insanlar gibi, babasını kaybedip ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi idi..
 
       Yedinci sene-i devriyesinde, birkaç kelime ile HUZURPINARI ailesine biraz bahsedince, îmân dolu yüzlerce genç "biz bu güneşi göremedik-tanıyamadık, ne olur bize O'nu anlatın" diye feryad mailleri gönderdiler. Gerçi bizim anlatmağa gücümüzün yetmeyeceğini biliyoruz, fakat belki biz anlayamadıksada anlayanlar olabilir diyerek tarif etmeğe çalıştık, 36 bölümden oluşan bu seri, bugün bitti. Hernekadar beceremediksede, hergün gelen yüzlerce dua ve teşekkür maillerini ahiretim için sermaye bilerek, birnebze gönlümüzü ferahlatmaktadır.  Sizlerden gelen bu mailleri okuyunca sevincten gözlerimiz yaşarmakta, bir gülistanda meşruh çiçekleri koklayıp sevince gark olan biçareler gibi olmaktayız...  hepinize ayrı ayrı teşekkürlerimizi arzederiz efendim.
 
      İnşallah biz de vefat edip oraya gittiğimiz zaman bize bir hoş geldin deseler yeter. Çünki gurbette bile bir kimsenin hoş geldin demesi çok mühim,.. o zevki anlatmak mümkün değildir. Çünki lisan, adres, yer bilmemek zordur. Hele hele ahiret yolculuğunda… Allah şefaatlerine nail etsin inşallah.... Allahü tealanın sevdiği birinin sahip çıkması... bu zevk hiç tarif edilemez.. İlim için hazret-i Ali kerremallahü vecheh buyuruyorlar ki; bana dinimize ait, bir harf, kelime, bir mesele öğretenin kölesi olurum. Bu kadar büyük bir hak var... Dolayısıyla hocanın hakkı anne-baba hakkından önde olmasının sebebi budur. Evet, ilk mürşid anne babadır. Kelime-i şehadeti, bazı temel bilgileri öğretir ama ondan sonraki hayatında eğer o bir mürşid-i kâmile, bir ehl-i sünnet aliminin eline düşmezse Allah korusun çok zor olur. Çünki; Allahü teala Kur'an-ı kerimde mealen buyuruyor ki; "Ey iman edenler, Allaha ve peygamberine iman edin". Hem iman edenlere hitap ediyor, hem de Allaha ve peygamberine iman edin diyor. Bu, anne ve babanızdan aldığınız dini terbiye, bilgi, size yetmez, ondan sonra bir hocanın önünde veyahutta eserleriyle tekrar dininizi ve imanınızı güçlendirin, öğrenin demektir.
 
      Kişi sevdiğiyle beraberdir diye çok müjdeler var. İnşallah dünyada beraber olduğumuz  gibi cennettede hep beraber oluruz sevdiklerimizle...   zâten unutmazsak unutmazlar.  
 
      İnsanın şerefi, üstünlüğü, meziyeti, kıymeti, ilim sahibi ve edebli olmasıdır. Çok zengin, çok etiket sahibi olması, çok meşhur olması veyahutta filancanın oğlu olması değildir. Allah indinde insanın kıymeti, ilim sahibi olması ve edeb sahibi olmasıdır.  Edeb haddini, sınırını bilmektir. İş yerinde, evlilikte, cemiyette, her yerde herkesin bir sınırı vardır. O sınır içerisinde kalmak kaydıyla dünya cennet olur. Bütün sıkıntılar, üzüntüler, kavgalar, hep sınır tecavüzünden olmaktadır. İşte bu sınır, ilimdir. Dinini öğrenmeyen ne sınır, ne sınırsızlık tanır. Önce iman ondan sonra ilim. Çünki bütün ibadetler ilme bağlıdır. Kitap okumak, dinini öğrenmek şarttır. Ve Cenab-ı peygamber aleyhisselatü vesselam bir hadis-i şerifte buyuruyorlar ki; ilmin rütbesi, derecesi, bütün rütbelerin en yücesidir. Bir hadis-i şerifte   cenab-ı peygamber aleyhisselatü vesselam buyuruyorlar ki; bir âlimin ölümü alemin ölümü gibidir. Yani bir âlim vefat ederse bütün alem, bütün insanlar ölmüş gibi olur,.. İşte yedi sene evvel böyle bir âlimi kaybettik, bir aydan fazladır huzurpınarında O güneşi tarif etmeğe çalıştık....  Allahü teala rahmet eylesin. Allahü teala şefaatlerine kavuştursun inşallah. Allahü teala dünyada, güzeller güzeli peygamber efendimizin vârislerinden olan, sevgili kullarından bir büyük zâtı tanıttığı gibi, kıymetini bilmemizi, yolunda bulunmamızı, itaat etmemizi, ve ahiretdede yanında bulunabilmemizi nasib eylesin inşallah.
       Unutmayalımki, unutulmayalım. 
 
      HUZURPINARI ailesinin arefe gününü ve bayramını tebrik ederiz, müstecab dualarınızı istirham ederiz efendim.          
 
     Allahü tealaya emanet olun efendim 
 
ali zeki osmanağaoğlu
 
 
 
Ey lâtifler lâtifi, ey kalblerin meliki,
İlim, takva ehlinin reisi, ehl-i sünnet varisi.
İnsanların üstünü, doğru yolun rehberi,
hayât esrarını çözen, âriflerin serveri.
 
Asrın müceddidi, o vâris-i enbiyâ...
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 

Her kelamında rûhlara, âb-ı hayât akıyor,
her sözü, kalblerden, pasları kaldırıyor.
Aşkıyla tutuşup da, yanıp kavrulanlar,
Huzura kavuşur, pınardan nasibi olanlar!
 
Yapayalnız bir insan ulaşır mı felaha?
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 
 
Vurulmamak ne mümkün! Nur akan simanıza,
seçilmişler vâsıldır, hizmete zatınıza.
Mümkün olamaz karşılık, bizdeki hakkınıza,
cana minnet biliriz, kulluğu kapınıza.
 
Onun hürmetine yâ Rab, bizi Ondan ayırma!
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 

Resûlullahı, gösteren aynadır bizzatihi!
Abdülhakim efendinin göz nurudur kendisi!
Kurtarır layık olsak, teveccühünüz bizi,
neler kazanmazdık ah! tanıyabilsek sizi...
 
Ey gönüller sultanı, canım dayanmaz daha,
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 

Gözlerimi kapayıp, derin düşünüyorum,
hayâlimde, rûhumda, bir Işık görüyorum.
Kalbleri pak eden, bakışlar önündeyim,
fakat bu, rü’yâ değil, bilmiyorum nerdeyim.
 
Sevdamız bu Işığadır, rûhların tek matlûbuna...
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 

Doğrusu bu cihanda, başkaca Işık yoktur,
Olsa bile sönüktür, ziyasız ve donuktur.
Sizi bilenler bilir, bilmeyene söz yoktur.
Bu nadide sofrada, kırıntı bize çoktur.
 
Bu Işık kavuşturmuş , âşıkları ma’şûka...
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 

Bizden sadır olanlar, sizi sena edemez,
boş laftan, yanlış sözden, daha öte gidemez.
Hakire sükut düşer, karga nağme edemez!
Sizi meth-ü senaya, diller de kafi gelmez.
 
Sevenlerin ne yapsın, zulmet dolu dünyada...
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 
 
Sevenleriniz ardınızdan yetim kaldı,
Sizi seven âşıkların ciğeri parçalandı.
Kararan gönüllere ilim meşalesiydiniz,
İlim, takva ehlinin şüphesiz reisiydiniz.
 
Eseriniz numunedir, ehl-i sünnet yoluna
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 
 
Bir teveccühle, gaflet perdelerini gideren,
bir tebessümle, sonsuz se’âdetleri veren.
İlm, irfân, kerâmet, hârikalar menba’ı,
bu dünyâ nazarında, sanki örümcek ağı.
 
Ebedî sultân olur, bende olan Onlara.
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 
 
Alimlerin rehberi, âşıklar sığınağı,
Dünya zulmette iken, kurtardınız etrafı.
Sel gibi aktı yaşlar, sevenin gözlerinden.
Ölüm size düğündür, biz olduk elem çeken.
 
sevenlerin ne yapsın zulmet dolu dünyada?
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 
 
Bizimki övmek değil; nafile bir gayrettir,
Belki birkaç söz ile, güneş’i tarif etmektir.
Aşığa gönül gerek, bizlerdeki yürektir.
Bu yolda makbul olan, kendini hiç bilmektir.
 
Bu dünyayı terk ettiniz, kavuştunuz maşuğa.
Huzur ailesi dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?
 
< Önceki