Hüseyin Hilmi Işık Efendi (rahmetullahi aleyh) 34 Yazdır E-posta
Hüseyin Hilmi Işık efendi “rahmetullahi aleyh”, yakınları ve sevenlerine buyurdular ki:
 
       "Kimse, kendi rızkını bitirmeden ölmez. Bayram geldi, bütün müslimânlar seviniyor, ama bizim sevincimiz herkesden kat kat fazla. Rabbimize şükrler olsun, bu mübârek güne yetişdirdi. Ve bilhassa, onun yolunda, kendisinin yolunda, hayatlarını tehlükeye koyarak, onun dinini, onun kullarına yaymak için, oruçlu oruçlu uğraşan, yorulan, kendilerini tehlükeye atan, sizin gibi kardeşlerimizle böyle karşılaşdığım, mübârek ellerini sıkmakla şereflendiğim için Rabbimize sonsuz şükr ediyorum efendim. Bu samimi sözlerim, kalbimin ifadesidir. Rabbime şükrler olsun. İslâmiyyetin garib olduğu bir zemânda, kahhar sıfatının tecellî etdiği bir zemânda, böyle, onun dini için, aşk ile, gayret eden, çalışan insanlara ne mutlu. Ne mutlu onun seçdiği müslümanlara! O müslümanların sınıfında bulunmak, onların arasında bulunmak se’âdetine kavuşan din kardeşlerime ne mutlu. İnanıyorum ki, sizin hizmetinizde gezdiğiniz, bastığınız yerlere melekler kanadını serdi. Niçin inanıyorum ben buna? Çünki hadîs-i şerîf bildiriyor: “Yâ Ebâ Hüreyre...” diye uzun bir hadîs-i şerîf var. “Yâ Ebâ Hüreyre, Allahın kullarına, Allahın dinini öğret. Onları öğretmeye giderken bastığın yere melekler kanatlarını serer. Gökteki melekler, yerdeki hayvanlar, havadaki kuşlar, denizdeki balıklar senin için düâ ederler. Kıyâmetde sana öyle bir makam ihsan olunur ki, Peygamberler gıpta eder.” diyor hadîs-i şerîf. Elhamdülillah, bu müjdeye mazhar olan kardeşlerimizsiniz siz. Onun için çok bahtiyarsınız kardeşim. Cenâb-ı Hakkın bu ni’metine karşı çok şükr edin. Evet, belki bu hizmetinizde çok sıkıntılar çektiniz, çok üzüldünüz. Çok ye’se düştüğünüz anlar oldu. Amma Evliyâ-yı kiramın, hatta Eshâb-ı kirâmın çektiği sıkıntılar daha fazla idi. Onlar sizin çektiğiniz sıkıntılardan kat kat fazlasını çektiler. Bu sıkıntılar hizmet edenlerin aşkını, hevesini arttırır efendim. Neş’e içindeyim elhamdülillah. Cenâb-ı Hakk, Habib-i ekremine minnet ediyor. Diyor ki, “Sana yardımcılar yaratdım.” Biz de sizin gibi kardeşlerimizle Rabbimize şükrediyoruz. Elhamdülillah ki, Rabbimiz sizleri seçmiş; bu hizmet şerefiyle şereflendirmiş. Bu hizmetin devamını arzu ediyoruz. Nasıl devam eder bu? Kolay. Allahü teâlâ ne buyuruyor? “Ni’metlerimine şükr ederseniz arttırırım” buyuruyor. Bundan büyük ni’met olur mu? Onun yolunda çalışmak, onun dinine hizmet etmekden büyük ni’met olur mu? Bu ni’metin devamı için şükr edeceğiz kardeşim. Rabimize şükr edeceğiz. Şükrün dereceleri var. Evvela, bizi bu hizmete sürükleyen kuvvetli îmânımıza şükr edeceğiz. Îmâna nasıl şükr edilir? Âyet-i kerîmeler bunu bildiriyor. Diyor ki, “Ey mü’minler, ey îmânla şereflenenler, bu ni’metin şükrünü ifâ edebilmek için birbirinizi seviniz. Ananızdan, babanızdan, kardeşinizden daha çok seviniz. Hele, onlar da bu yolda ise, elbette onları da böyle seveceksiniz.” Binaenaleyh kardeşim, bizi bu yola, bu hizmete sürükleyen îmân ni’metinin şükrünü ifâ etmek için hubb-i fillah ile şerefleneceğiz. Birbirimizi seveceğiz. Birbirimizin kalbini kırmakdan titreyeceğiz. Zaten mü’minin kalbini kırmak, mü’mini incitmek harâmdır. Hele böyle mübarek kardeşlerimizi incitmek, hele hele darılmak, münakaşa etmek; Allah muhafaza etsin. Bazen işitiyorum; falanca kardeşimizle falanca kardeşimiz birbirleriyle münakaşa etmiş, kalbleri kırılmış. Eyvah diyorum, ye’se düşüyorum. Ümmidsizliğe kapılıyorum. Çok üzülüyorum. Aman el hazer, el hazer, el hazer! Sakınalım birbirimizi incitmekden. Evet, Peygamberlerden başka, hepizimin kusuru var, hepimizin günâhı var. Bir toplulukta günâhı az olan da var, çok olan da var. Bana sorarsanız, günâhı en çok olan hangimiz biliyor musunuz? Benim, ben. Çünki benim yaşım hepinizden daha çok. Herbirinizin elini sıkarken Rabbime yalvarıyorum. Şu mübarek kardeşimin hürmetine benim günâhımı afv et ya Rabbi diyorum. Kalbimden hep böyle geçiriyorum. Yâ Rabbi diyorum, Senin için rahatını bir tarafa bırakarak, Senin dinini yaymak için kendini tehlükelere atan, bu fitne-fesat zemânında, bu îmân ve aşk ile çırpınarak uğraşan kardeşim hürmetine, şu mübârek genç hürmetine beni afv et ya Rabbi diye, hepinizin elini sıkarken kalbimden böyle geçirdim. Binaenaleyh, günâhsız insan olmaz; kusursuz insan olmaz. İşte, birbirimizin kusurlarını görmeyeceğiz, iyiliklerini göreceğiz. Birbirimizin iyilikleriyle birlik yapacağız, birleşeceğiz. Kusurlarımızı afv edeceğiz, hatta ikaz edeceğiz. Her zemân söylüyoruz, zâten münakaşa yasak, hatta bunun tercemesi, “Vehhâbîye nasihat” kitâbında var. Ordan okursunuz. Nasıl olur bir mü’min incitilir efendim. Muhammed Ma’sum hazretleri “Mektûbât”da buyuruyor ki, “Münakaşa etmeyiniz” diyor. Bir mü’minin, bir müslüman kardeşinin kalbini incitmenin Kâbeyi yedi kerre yıkmakdan daha günâh olduğunu dinimiz bildiriyor. Onun için, en çok dikkat edeceğimiz şey; birbirimizin kusurunu afv edeceğiz, sabr edeceğiz. Sabr edenin gideceği yer neresidir? Peygamber efendimiz, “Cennetdir” buyuruyor. Onun için, birbirimizi incitirsek dahi, karşıdakinin sabr etmesi lâzımdır. Ona düâ etmesi lâzım. Müslimânlık budur, kardeşlik budur."
 
       Eshâb-ı kirâmdan bir zât diyor ki, “Peygamber efendimiz, Bayram günü hutbeye çıkıyordu. Merdiven üç basamakdı. Birinci basamağa çıktı. Bir şeyler söylüyordu. Kulak verdim işitdim. Buyuruyordu ki: (Yâ Rabbi, Sen, bir kulunu, anasını-babasını gördüğü halde, onların hizmetinde kusur eden, kalblerini inciten, onların rızasını, düâsını almayanı Cehenneme sok.) Ben de âmin dedim” buyuruyor. O halde birbirimizi seveceğiz, amma, anamızın, babamızın da kıymetini bileceğiz, onların rızalarını düâlarını alacağız, gönüllerini alacağız. Hepiniz biliyorsunuz: “Ananın, babanın evladına duâsı, Peygamberlerin ümmetine duâsı gibidir.” Zevcelerinizin kıymetini bilin, hatta Peygamber efendimiz, bak, ne buyuruyor: “Ailesinin ağzına yemek koymak ibâdetdir. Onlar Allahü teâlânın bize emanetidir. Nemâzını kılan, tesettür eden bir hanım, dünyânın en büyük ni’metidir. Cennet ni’metlerindendir” buyuruyor Peygamber efendimiz. O hayatını bize vermiş. “Se’âdet-i Ebediye”de 30 madde var ya, orada yazıyor. Biz neş’eli isek o da neş’elidir, biz üzüntülü isek o da üzüntülüdür. Böyle bir müslimânın kalbini incitmek, emin olalım ki, Beytullahı yıkmakdan daha büyük günâhdır. Öyle büyük günâhdır. O, çünki, herşeyden ümmidsiz, onun bir dâne ümidi, Allahdan sonra zevcidir. Onlara sert söylemeyelim, onların kusurlarını afv edelim, onları tatlılıkla ıslah edelim, kusurlarına sabr edelim. Sabr edenin gideceği yer Cennetdir dedik ya... Duyuyorum da, bazıları ailelerine sert söylüyormuş. Nasıl sert söyleyebilir aklım almıyor. Üzerseniz hasta olur, siz sıkıntı çekersiniz. Aklı olan öyle mi yapar? Aman, aman, ailelerinize çok dikkat edin kardeşim. Onların gönlünü alın. Evinizin içinde rahat olsun, huzur olsun. Sizin için söylüyorum kardeşim. Dünyânız ve ahıretiniz için söylüyorum. Sabırlı olun. Peygamber efendimiz tekrar tekrar buyuruyor ki, “Güzel huylu olunuz, ailelerinize hakaret etmeyiniz, ailelerinizle iyi geçininiz. Ailesine karşı en iyi muamele edeniniz benim.” buyuruyor. Onun için, çok dikkat edin kardeşim.
 
     Rabbime şükr ediyorum ki, mübarek kardeşlerimizin teneffüs etdiği şu havayı, sizin ciğerlerinize girip çıkmakla şereflenen şu havayı, teneffüs etmeyi bana nasib eyledi diye şükr ediyorum kardeşim. Her zemân söylüyorum, kimseyle münakaşa etmeyin. Münakaşa zarardır. Muhabbeti azaltır; düşmanın da düşmanlığını arttırır. “Men sabera zafera.” Sabr eden kazanır. Hadis-i serif bu. Huccetdir, sağlamdır. Birbirimize düâ edelim. “Duâ-i zahrul gayb icabete makrundur.” Birbirimize arkamızdan hayr düâ edeceğiz kardeşim. Sizin düânız makbuldür. Mü'min olmayanlar dedikodu yaparlar; mü’minler, salihler düâ ederler. Aradaki farka bakın. Elhamdülillah, biz dedikodu etmeyiz, tenezzül etmeyiz, harâma yanaşmayız, müslimânlara hayr düâ ederiz. Bütün insanların hidâyeti için düâ ederiz.
 
     Rabb-i teâlânın sıfatları çok. Bazı kullarına Hâdi ismiyle tecelli etmiş, bazı kullarına Mudil ismiyle tecelli etmiş. Cenâb-ı Hakkın ef’aline süâl sorulmaz. Şuna inanılır, Cenâb-ı Hak Hakîmdir, hikmet sâhibidir. Her fi’linde hikmet vardır. “Ben Mahlûklarımı abes olarak yaratmadım” buyuruyor. “Boş, fâidesiz, lüzumsuz olarak yaratmadım.” Her zerrenin fâidesi vardır, sebebi vardır. İşte bazı kullarına Hâdi ismiyle tecelli etmiş, hidâyet nasib etmiş, bunları kendi hizmetinde kullanıyor. Ötekilere de Mudil sıfatıyla tecelli etmiş, bunlar dalaletdedirler, yıkıcıdırlar, bölücüdürler. Elhamdülillah, Rabbimiz bize doğru yolu nasib etmiş. Elhamdülilah, Rabbimiz bizi mes’ûd ve bahtiyar kullarından eylemiş. Ne büyük se’âdet, ne büyük müjde. Ne büyük ni’met içindeyiz kardeşim. Sevinelim, üzülmiyelim, kızmayalım. Se’âdete kavuşan kızar mı? Peygamber efendimiz buyuruyor ki, “Mü’minin alâmeti güleryüzdür. Münafıkın alâmeti çatık kaşdır.”
 
     Allahü teâlâ ihsan etdiği ni’meti izhar etmemizi sever; göstermemizi, belli etmemizi sever. En büyük îmân ni’metini nasıl göstereceğiz? Güler yüzümüzle, tatlı dilmizle göstereceğiz. Şefkatimizle, merhametimizle göstereceğiz. Merhametli olacağız, şefkatli olacağız.
 
< Önceki   Sonraki >