Hüseyin Hilmi Işık Efendi (rahmetullahi aleyh) 27 Yazdır E-posta
"İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli" sözü, birçok sevenine düstur olmuştur.  
 
   Dünyaya hiç rağbet etmezlerdi, mübarek kalblerinde dünyaya aid hiçbirşey yoktu.  Kendilerine bir sual sorulduğunda, sual soranın dünyasını değil, ahiretini düşünerek cevab verirlerdi. Dünyanın geçici olduğunu, hayatın hayal olduğunu herzaman hatırlatırlardı.. "Hayat hayaldir" sözünü herzaman kendilerinden işitirdik.
 
    İlim öğrenmeğe- öğretmeğe ve boş vakt geçirmemeğe çok ehemmiyet verirlerdi. "İlim öğrenmek kadın-erkek herkese farzdır" ve "Allahü teâlânın bir kulunu sevmediğinin alâmeti onun mâlâya’nî ile boş şeyler ile vakt geçirmesidir" hadîs-i şeriflerini de herzaman sevdiklerine hatırlatırlardı. Hayatta nasıl muvaffak oldunuz diye sorulduğunda, bir hadis-i şerifi rehber edindim, bugünkü işimi yarına bırakmadım buyurmuşlardı.
 
   Hocası Abdülhakim Arvasi hazretlerini okadar çok severlerdiki,... O'ndan anlatmadıkları bir gün olmamıştır.  Birisi, hocanızı bukadar çok seviyorsunuz siz O'ndan ne öğrendiniz dediğinde; "Birtek şey öğrendim, (kim sevilir- kim sevilmez) bu da bana yetti" buyurmuşlardı.
 
   "İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli" sözü, birçok sevenine düstur olmuştur. Çünki, herkes dünyada iken kimi severse ahiretde onun yanında haşrolacağını bildiren hadîs-i şerifin ehemmiyetini talebelerinin kalblerine çok iyi nakş etmişlerdi. Zâten îmân demek de bu demek değilmiydi..!
 
    Allahü tealanın sevdiklerini Allah rızası için sevmek, Allahü tealanın sevmediklerinide gene Allah rızası için sevmemek... bu muhabbet bir kula verilmişse ona verilmeyen neki? bu muhabbet verilmemişse ona verilen neki...?
 
     Doksan yıllık ömürleri dolu dolu geçmiş, insanlar yanmasın diye, bir kişi daha dinini öğrensin diye, fevkalade bir gayret sarfetmişler, bu emr-i mâruf vazifesinde sevenlerine numûne olmuşlardı.
 
     Allah adamları görülünce Allahü teala hatırlanır sözü gereğince, yanında bulunanlar sanki dünyadan çıkıp başka bir hayata giderlerdi. (Anlaşılması çok zor) Kendileri ahiretde fakat dünyada aramızda idiler. O kadar farklı idiler ki, O'nun gibi birisi tekrar dünyaya gelmesi mümkün değildir. Dinden hiç taviz vermezlerdi, herşeyi olduğu gibi söylerlerdi. Dinden olmayan, lüzumsuz bir söz söyledikleri işitilmemiştir. Dünya sıkıntılarına sabrederler, mani olunmak istenildiğindede "nefsimizemi, dinimizemi zararı var, dinimize zararı varsa mani olun, nefsimize zararı varsa karışmayın" buyururlardı. Okadar mütevazî idilerki; Kendilerinden hiç bahsetmezler ve kendilerinden bahsedilmesini istemezler,  herzaman hocası Abdülhakim efendi hazretlerini anlatırlardı. Ençok sevdiği bir talebesi "Efendim, sevenleriniz okadar çok ki, ahiretde sizi aradıkları zaman sizin işiniz nasıl olur, zor olmazmı" dediğinde, "Efendim, bizim işimiz kolay, Abdülhakim efendi hazretlerinin arkasına saklanırım, sizin aradığınız budur derim" buyurmuşlardı.  Talebelerini okadar çok severlerdiki, "Allahü teala ahiretde hizmetlerimizden dolayı, bize bir nîmet verirse; Yarabbî ben bu hizmetleri yalnız başıma yapmadım, bana yardım eden kardeşlerim vardı, derim ve hepsini başımın üzerinde taşırım" buyurmuşlardı. Üç çeşit babadan en kıymetlisi, insanın hocasıdır. Talebelerinin hem dünyasını hem ahiretini düşünen tam bir baba idi.
 
    Kalb kırmaktan çok sakınırlar, ve kalbin nazargâh-ı ilahî olduğunu, hiçkimsenin kalbini kırmamağı, kalb kırmanın, kâbeyi yıkmaktan daha büyük günah olduğunu, herkesle iyi geçinmeyi, hiç kimseyle münakaşa dahi etmemeği, fitne çıkarmamağı, kanunlara uymağı talebelerine nasihat ederlerdi.
 

 
< Önceki   Sonraki >