Hüseyin Hilmi Işık Efendi (rahmetullahi aleyh) 26 Yazdır E-posta
"Aklımızı, her azamızı, gençliğimizi Onun emirlerini yapmakta, çok çalışmakta sarfedelim..."
 
Bir kişiye daha nasıl faydalı olunur, bir insan daha ebedî olan ateşte yanmaktan nasıl kurtarılır diye, fevkalade gayretle çalışırlar, uğraşırlardı. Ehl-i sünnet itikadını anlatan kitablarının, yayılması-okunması, dünyanın heryerine dağıtılması için, mümkün olan her çareye müracaat ederler, bu vesile ile bir kişi daha hakikati görerek, dünyada rahat, ahiretde mes'ûd olması için kendilerinin rahat ve istirahatini terkederek, fevkalade gayret gösterirlerdi. İslamiyeti asr-ı seadetdeki şekli ile yaşamağa ve yaşatmağa çalışırlardı. Bu gayretleri, talebelerine ve sevenlerine örnek teşkil ederdi. Kendilerini ençok sevindiren mesele, kitabların yayılması ve okunması idi. Lüzumsuz birşey ile meşgul oldukları hiç görülmemiştir, herzaman faydalı işlerle uğraşırlar, istirahate zaman ayıramazlardı. Hatta birgün "biz oturursak, başkaları yatar" buyurmuşlardı. Velhasıl her halleri ile, her sözleri ile tam bir lider oldukları belli olurdu. Kendilerini gören herkes, çok sever, tekrar tekrar görebilmek için çırpınırlardı. Yani herzaman aranan insandı. Bazı insanlar vardır, ekmek-su gibi, gıda gibidir, herzaman ihtiyaç duyulur. Bazıları ise ilaç gibidir, bazan ihtiyaç duyulur. Bazıları hastalık gibidir, onlardan kaçılır, görmek istenilmez.... Talebelerini herzaman ihtiyaç duyulanlar olarak yetiştirmeğe gayret etmişlerdir.
 
Bu hususta mühim bir hâtırâmı anlatmak istiyorum: (Hiç belli etmeden, çok kibar bir şekilde talebelerini imtihan ettikleri de olurdu).. Tam 11 (onbir) sene evvelki bugünlerde idi,.. kasım ayının son günleri,.. gece saat 01 civarında henüz yatmak üzere iken telefon çaldı, baktığımda, telefondaki ses, hocamız tarafından aradıklarını, ve bize bir sual sormak istediklerini söylüyordu... önce merak ettim, sual şu idi; "Murâd için âyet-i kerîme ve düâyı izn alarak okumalıdır. İzn veren, onu kendine vekil etmiş olur. Meşhûr bir Âlimin, Velînin kitâbında yazmış olması, izn vermek olur. İzn vereni ve iznini düşünerek okuyunca, o zât okumuş gibi fâideli, te’sîrli olur"... "bu cümleyi Seadeti Ebediyyeye yazdık, bu yazıyı bulmamız lazım, acaba ali bey bu cümlenin yerini biliyormu, diye soruyor hocamız" diyordu telefondaki ses... Mühim bir imtihanda olduğumu farkettim, hiç tereddüt etmeden ve beklemeden "üçüncü kısım ikinci madde altıncı şart sonunda, maddenin sondan ikinci sayfası alttan onuncu satır" diyerek cevab verdim. Telefondaki ses, hocamızın "bizde bunu arıyorduk teşekkür ederiz" buyurduklarını söyledi. Netice... hemen ertesi gün hocamızdan bir hediye geldi, (Baş sayfasında el yazılarının bulunduğu Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye)... Hergün bir miktar o kitabdan okumakla şereflenmeğe çalışmaktayım.
 
1981 senesiydi, Dinde Reformcular kitâbında, “Tarîkate intisâb edip kalbin temizlenmesi için çalışmak vacibdir” buyuruluyor. Bunu anlayamadım efendim dedim. Buyurdularki; "Tarikate intisab etmek müstehabdır. Vacib olan kalbin temizlenmesidir. Ahlâk bilgilerini, bizim İslâm Ahlakı kitâbını okumak farzdır. Bu bilgileri öğrenip onları yapmaya çalışmakla da kalb temizlenir. Kalbin temizlenmesi yalnız tarikat ile olsaydı o da vacib olurdu. Halbuki kalbin temizlenmesi için çok yol vardır. Onun için tarîkat müstehabdır. Kalbin temizlenmesi vâcib, İslâm Ahlâkı kitâbını öğrenmek farzdır. Müstehabı yapmakla vâcib yapılır ama zordur. Farzı yapınca vâcib kendiliğinden yapılmış olur" buyurdular... Talebelerine ve sevenlerine, herzaman ilim, edep ve ahlak yolunu gösterirlerdi.
 
Herkese çok kibar ve mütevazi davrandıkları gibi, gelen mektublarada gayet kibar, nazik, mütevazi bir şekilde cevab verirlerdi,.. bir mektublarında; "Kıymetli yazılarınızı okumakla mesrur olduk. Temiz ruhunuzun terennümlerini çok güzel ifade eden yazılarınız kalblerimizi ferahlandırdı. Sizin gibi nurlu insanlardan gelen müteaddid yazıları okudukça, bir gülistanda meşruh çiçekleri koklayıp mest olan biçareler gibi sevince gark olduk. Koyu karanlık bir gecede, bir ziya menbaına malik olan, bir ışığa malik olan bahtiyarlar, ne kadar rahattır. Cenab-ı Hak, hak ile batılı tefrik eden nuru bizlere ihsan buyursun. Lutf etmiş olduğu ni’metlerini artırsın. Bizler şükrden gafiliz. Layıkı vechile Allahü tealaya şükr edemiyoruz. O, rahmet sıfatını saçıyor. Gece-gündüz şükr etmeliyiz. Şükr etmek, ni’metleri mahallinde kullanmak demektir. Aklımızı, her azamızı, gençliğimizi Onun emirlerini yapmakta, çok çalışmakta sarfedelim"..... buyuruyorlar. Ki, ifadelerden Kendileriinin ilm, edeb ve ahlakta zirvede oldukları hemen anlaşılmaktadır. Velhasıl, asırlarda bir, pek az rastlanan, her hususta yeri birdaha doldurulması mümkün olmayan bir büyüktü. Allahü teala rahmet eylesin şefaatine nâil eylesin ve layık eylesin inşallah. Bizlerede Onu örnek almak ve Onun yolunda yürüyebilmek, Ona talebe olmağa layık olmak nasîb eylesin inşallah.

 
< Önceki   Sonraki >