Ömer bin abdülazîz "rahmetullahi aleyh"-2 Yazdır E-posta


Süleymân bin Abdülmelik’in 717 senesi Eylül ayında vefâtı üzerine vezir Recâ, emîrleri toplayıp, mühürlü ahitnâmeyi açarak okudu. Ömer bin Abdülazîz, âhiret adamı olduğu için, hilâfetin ağır yükü altına girmekten çok korkardı. İsmi okunduğu zaman çok şaşırdı. İstifâ isteğinde bulunduysa da kabul edilmedi. Emirler onun halîfeliğine bîat ettiler. Ömer bin Abdülazîz halîfe olduktan sonra şu hutbeyi okudu:

“Ey insanlar! Bizimle berâber olacak kimseden şu beş şartı istiyorum. Bunlar: Bize hâlini bildiremiyecek olan halkımın hâlini anlatmak, hayırlı işlerde bize yardım etmek, hayra delâlet eylemek, kimse hakkında gıybet etmemek ve boş şeylerle meşgûl olmamak. Bu şartlar yoksa bize yaklaşmasın.”

Halîfeliğinde yaptığı bütün işlerde, gözleri önüne kıyâmet gününü getirirdi. Halkın haklarını lâyıkıyla yerine getirememekten çok korkardı. Halîfeliğini adâletle yürütüp, Hulefâ-i Râşidînin (Dört halîfe) yolundan ayrılmadı. Önemli memuriyetlere dirâyetli ve âdil bildiği kimseleri tâyin etti. Müslim ve gayri müslim tebeasına çok âdil davranıp, yaptığı işlerde adâleti yaygınlaştırdı. Ehl-i beyte dil uzatanların çirkin hareket ve sözlerine mâni olup, son verdi. Onun zamânında her tarafta Müslüman olanların sayısı arttı. İslâm orduları doğu ve batıda fetihlere girişti. Malatya, Rumlardan yüz bin esir karşılığı satın alındı. Pireneler aşılıp, Fransa’ya girildi. Narbonne ele geçirildi. Burada güçlü üsler kuruldu. Afrika’da bütün Berberîler onun zamânında Müslüman oldu. Endülüs’te nüfus sayımı yaptırıp, ülke topraklarını halka âdil bir şekilde dağıtarak güçlü bir zirâî yapılaşma temin etti. Bu durum Müslümanların İspanya’da tutunmalarını sağladı. Ömer bin Abdülazîz’in; Mûsevî, Hıristiyan ve ateşperestlere gösterdiği yapıcı siyâset karşısında, onların arasında İslâmiyet geniş ölçüde yayıldı. Müslüman ve gayri müslim bütün tebeası tarafından sevildi.

Ömer bin Abdülazîz’in sulh ve sükûn içindeki idâresini çekemiyenler vardı. Bunlar, ehl-i bid’atten Hâricîler ve menfâatı zedelenenlerdi. Halîfeyi ortadan kaldırmak için hizmetçisini kandırarak, onu zehirlettiler. Ömer bin Abdülazîz zehirlendiğini anlayınca, kölesini çağırdı; “Ben sana fenâlık yapmadığım hâlde bu ihâneti bana niçin yaptın? Doğru söyle seni affedeyim.” deyince, köle yaptığı bu çirkin harekete pek pişmân olup, üzüldü ve ağlayarak; “Ya emir-el-müminîn! Bana bin altın vermek sûretiyle bu ihâneti yaptırdılar.” dedi. Halîfe altınları getirterek, devlet hazînesine gönderdi. Köleyi affetti.

Ömer bin Abdülazîz, ölüm döşeğinde bir ara ağlamaya başladı. “Niçin ağlıyorsun. Allahü teâlânın yardımı ile nice sünnetleri ihyâ ettin. Adâletin ise çok yüksekti.” dediler. Bunlara cevap olarak buyurdu ki: “Ben Allahü teâlânın huzûruna bütün milletin hesâbını vermek üzere çıkacak değil miyim? Herkese âdil olarak davranabildiğimden emin değilim. Yaptığım kusurlar da ayrı. Tabî ki ben bundan korkuyor ve ağlıyorum.” Bir ara oturtulmasını isteyerek; “Allah’ım! Ben emirlik verdiğin kusûrlu kimseyim. Yanlış işleri yapmaktan nehyettiğin hâlde isyân ettim” diye söyledikten sonra “Lâ ilâhe illallah, ibâdete lâyık olan ancak Allahü teâlâdır” dedi ve rûhunu teslim etti. 9 Şubat 720 senesinde Şam yakınlarındaki Hunasi’den cenâzesi alınıp, Humus yakınlarındaki Deyr es-Sim’an mevkiine defn edildi.

 
< Önceki   Sonraki >