Ebu Hureyre "radıyallahü anh" Yazdır E-posta
Image

Image


En çok hadis-i şerif rivayet eden Sahabi

Ebû Hureyre hazretleri, Eshâb-ı kirâm arasında ençok hadîs-i şerîf bilen ve rivâyet edenlerdendir. İsmi Abdurrahman bin Sahr’dir. Künyesi Ebû Hureyre’dir. Bu künyenin verilişi hakkında kendisi şöyle demiştir. “Birgün kaftanımın içinde küçük bir kedi taşıyordum. Resûlullah gördü. “Nedir bu?” buyurdu. Ben de, “kedicik” dedim. Bunun üzerine Resûlullah bana “Ey kedicik babası” buyurdu.”

Ebû Hureyre , Peygamber efendimizin yanına geldikten sonra artık O’ndan hiç ayrılmadı. Ticaret, mal, servet gibi hiçbir meşgâlesi yoktu. Bunlarla hiç uğraşmadı. Eshâb-ı kirâmın en fâkiri olup, Eshâb-ı Suffa arasına katıldı. Eshâb-ı Suffa, Mescid-i Nebî’de kalır hep ilimle meşgûl olurdu. Ebû Hureyre, Peygamberimizin hep huzurunda bulundu. Bu hal Peygamberimizin vefâtına sürdü.

Peygamberimizin yanında devamlı bulunduğu için pekçok hadîs-i şerîf işitmiş ve rivâyet etmiştir. Bir gün Peygamberimize şöyle demiştir: “Yâ Resûlallah senden işittiklerimi hâfızamda fazla tutamıyorum.” Bunun üzerine Peygamberimiz “Örtünü uzat” buyurdu. O da ridasını uzattı. Resûlullah Ona duâ etti, iki mübarek eliyle üç defa O’na doğru nûr saçtı ve “Örtünü göğsüne sür” buyurdu. O da sürdü. Böylece Allahü teâlâ O’na öyle bir hafıza ihsan etti ki, işittiği hiçbir şeyi unutmadı. Ömrü de uzun oldu. Böylece çok hadîs-i şerîf rivâyet etti.

Bir zât, İbn-i Ömer’e “Ebû Hüreyre Resûlullahtan bu kadar çok hadîs rivâyet ediyor doğru mu?” dediğinde İbn-i Ömer “Yemin ederim ki, hiç birinde şek ve şüphe yoktur, çünkü Ebû Hureyre her zaman Resûlullaha suâl sorar, aldığı cevapları ezberlerdi.” demiştir.

Eshâb-ı kirâm arasında Muhacirin ve Ensarın bir çoklarının bilmediği hadîs-i şerîfleri Ebû Hureyre bilirdi. Çünkü Eshâb-ı kirâmın çoğu iş güç sahibi olduğundan, bir kısmı çarşıda, pazarda çalışır, bir kısmı ziraatle meşgûl olurdu. Bu sebeple her zaman ve her saat Resûlullahın yanında bulunma fırsatını elde edemezlerdi.

Eshâb-ı kirâmdan bir kısmı ise kendini tamamen ilme vermiş olup, Resûlullahın huzurunda bulunurdu. Bunların en başında gelen Ebû Hureyre idi. Bu bakımdan o herkesin duymadığı hadîs-i şerîfleri işitip rivâyet etmiştir. Onun bu hali Eshâb-ı kirâmın ileri gelenleri tarafından da bildirilmiştir. Ebû Âmir buyurdu ki: O, hergün Resûlullahın huzurunda ve hizmetinde bulunmuştur. Biz eşlerimizle ve ailemizle, evimizde oluyorduk. Onun böyle bir meşgâlesi yoktu. Bu bakımdan O bizden daha fazla hadis-i şerif bilir ”

“Buraya gelmenizin sebebi nedir?”

Ebû Hureyre hazretleri, gece-gündüz Resûlullahın huzurundan ayrılmamış, bütün işini gücünü bırakmış, hep Peygamberimizin buyurduklarını dinleyip, hıfzetmiştir (ezberlemiştir.)

Hatta günlerce aç kaldığı halde dîni öğrenme gayretiyle buna katlanmıştır. Bu hususta kendisi şöyle anlatmıştır: “Bir gün açlığa dayanamayarak evimden çıkıp mescide gittim. Günlerce bir şey yememiştim. Oraya varınca bir grup Eshâbın da orada olduğunu gördüm. Yanlarına varınca “Bu saatte niçin geldin Yâ Ebâ Hureyre” dediler. Ben de “Açlık beni buraya getirdi” dedim. Onlar, “Biz de açlığa dayanamayarak buraya çıkıp geldik” dediler.

Bunun üzerine hep birlikte Resûlullahın huzuruna gittik. Huzuruna varınca “Bu saatte buraya gelmenizin sebebi nedir?” buyurdu. Biz de “Açlık Yâ Resûlallah” dedik. Bir tabak hurma getirdi. Hepimize ikişer tane hurma verdi. Ben birini yedim, birini sakladım. Resûlullah görüp, “Niçin onu da yemedin?” buyurdu. “Birini de anneme ayırdım” dedim. Resûlullah “Onu da ye sana annen için iki tane daha vereceğiz” buyurdu. Annem için iki tane daha verdi.

“Bir gün Resûlullaha bir kase süt hediye getirildi. Ben o gün çok açtım. Resûlullah bana “Git Eshâb-ı Suffayı çağır” buyurdu. Çağırmaya gittim. Giderken bir sütün hepsi bana ancak yeter diye aklıma geldi. Eshâb-ı Suffa’yı çağırdım, yüz kişi kadar vardı. Resûlullahın emri üzerine o süt kasesini alıp her birine ayrı ayrı verdim. Hepsi doyasıya içti. Resûlullahın mu’cizesi ile artıyordu. Sonra Resûlullah “Ben ve sen kaldık iç.” buyurdu. Ben de biraz içtim. “İç” buyurdular. Tekrar içtim. İçtikçe “İç” buyurdular. O kadar içtim ve doydum ki, artık hiç içecek halim kalmadı. Sonra da kâseyi alıp Resûlullah içti..”

Ebû Hureyre, Peygamberimizden bizzat öğrendiği din bilgilerini ve işittiği hadîs-i şerîflerin İslâm dünyasına yayılması hususunda çok büyük hizmet yapmıştır. Her Cum’a günü namazdan önce hadîs-i şerîf dersleri verirdi. Hadîs-i şerîf öğrenmek için gelenler onun etrafında toplanırdı. Onun ders meclisi pek geniş olup, bir çok kimse ondan ilim öğrenip, ilimde yükselmiş ve hizmet etmiştir.

Ebû Hureyre fazileti ve İslâmı yaşamasıyla en mükemmel bir numûne idi. Çok geceleri ibâdet ile geçirir, sabaha kadar namaz kılar, Kur’ân-ı kerîm okurdu. Her ayın başında üç gün oruç tutardı. İbâdetlerde çok ihtiyatlı hareket ederdi. Hep abdestli bulunur ve Resûlullah “Abdestli olan vücûd a’zasına Cehennem ateşi dokunmaz” buyurdu, derdi.

Ebû Hureyre hazretlerinin son sözü

Ebû Hureyre hazretleri her gün onbir bin tesbih çekerdi. Ölümü yaklaştığında ağladı. Sebebi sorulunca “Ahiret azığının azlığından ve yolculuğun zorluğundan” demiştir. Allah korkusu, mahşer gününün hesâbından bahsedilince titremeye başlar, bazan ağlayarak kendinden geçerdi.

Şakya Eshahi şöyle anlatır: “Bir defasında Medine’ye Ebû Hureyre’yi ziyaret için gelmiştim. Resûlullahın kıyamet gününe dair bir hadîs-i şerîfini rivâyet ederken, birden bire feryad edip, kendinden geçti. Bir müddet sonra kendine gelince neden böyle yaptığını sordum. Biliyormusun? Kıyamet günü için Resûlullah buyurdu ki: “Kıyamet günü Allahü teâlânın insanları hesaba çekeceği gündür. Kur’ân-ı kerîme, O’nun emirlerine uyanlar (hakyolu tutanlar) makbul olup, uymayanlar cezalandırılacaktır. Kur’ân-ı kerîmi bilip okuyan, öğrenip öğretenlerden amel etmeyenlerin vay haline”

Kur’ân-ı kerîmde insanlara emirler vardır. Fakiri himâye etmek, sadaka vermek, akrabâyı ziyâret etmek... Bunların hepsini yerine getirmek gerekir. İşte bunun için kıyamet gününden korkarım dedi.”

Ömrünün son günlerinde hastalandı. Hastalığını duyanların ziyarete gelmesiyle büyük bir kalabalık toplandı. Hastalığı ağırlaştığında “Allahım sana kavuşmayı seviyorum. Bunu bana nasib eyle” demiştir. Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği hadîs-i şerîflerden bir kısmı şunlardır:

“Bir kimse bir mü’minin dünyaya üzüntülerini giderip ferahlandırırsa, Allah da kıyamet günü onun üzüntülerinden birini giderir.” “Her kim eli dar olan borçluya kolaylık gösterirse, Allah da dünya ve âhirette ona kolaylık gösterir.” “Bir kul din kardeşine yardımda bulundukça, Allah da ona yardım eder.” “Bir kimse ilim tahsili için yola çıkarsa, bundan dolayı Allah ona Cennet yolunu kolaylaştırır.” “Ameli kendisini geride bırakan kimseyi, nesebi ileri götüremez.”

“Müslümanın müslüman üzerinde hakkı beştir. Bunlar: Selâm almak, hastayı ziyaret etmek, cenâzeyi teşyi etmek, davete icabet eylemek (kabul edip, gitmek) aksırana “Yerhamükellâh” Allah asna rahmet etsin, demek.” “Birbirinize hased etmeyiniz. Alış verişte birbirinizi aldatmayınız. Birbirinize dargın durmayınız ve birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Birinizin bitmek üzere olan pazarlığını bozmayınız. Allahın kulları kardeş olunuz. Müslüman müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hor bakmaz.”

“Müflis kime nedir biliyor musunuz?”

Ebû Hureyre hazretlerinin bildirdiği hadîs-i şerîflerden bazıları:

Resûl-i Ekrem üç defa göğsünü işaret buyurarak,“Takvâ işte buradadır. Bir kimsenin şerir, kötü olması için müslüman kardeşini hor görmesi kâfidir.” buyurdu.

“İnsanların Cennete girmelerine en çok yardımcı olan, takvâ, Allah korkusu ve güzel ahlâktır.” “Kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek, elbisesi giyen kadın la’net olsun.”

“Bir zaman gelir ki, müslümanlar birbirlerinden ayrılır, parçalanırlar. Dini bırakıp kendi düşüncelerine, görüşlerine uyarlar. Kur’ân-ı kerîmi mizmarlardan, ya’ni çalgılardan, şarkı gibi okurlar. Allah için değil keyf için okurlar. Allahü teâlâ bunlara lâ’net eder. Azab verir.”

“Mü’milerin imân bakımından en mükemmel olanı, ahlâkı en iyi olanlarıdır ve hayırlı olanlarınız da, kadınlara karşı hayırlı olanlardır”

“Allaha ve Kıyamet Günü’ne imân edenler, komşusuna eziyet etmesin. Allaha ve Ahiret Gününe imânı olan, misafire ikram etsin. Allaha ve Ahiret Gününe imân etmiş olan, ya hayır söylesin ya sussun.”

“Kadın dört şey için nikâh edilir. Malı, soyu, güzelliği ve dîni. Sen dindar kadını seç, mes’ûd olursun.”

“Yedi sınıf insan vardır ki, Allahü teâlâ onları hiçbir gölge bulunmayan günde (Kıyamet Gününde) Arş’ının gölgesinde gölgelendirir. Adaletli Devlet Reisi, Allaha ibâdet ederek büyüyen genç. Kalbi mescidlere bağlı olan kimse, Allah için birbirini seven ve bu uğurda birleşip bu sevgi ile ayrılan iki kişi, mevki sahibi olan güzel bir kadın tarafından zinaya çağırıldığı halde “Ben Allah’tan korkarım” cevabı ile mukabale eden kimse, sağ elinin verdiği sadakayı sol eli duymayacak surette gizli sadaka veren kimse, tenha yerde Allahı zikrederek, gözleri yaşla dolup taşan kimsedir.” “Sadaka, malı eksiltmez. İnsan afvettikçe Allah da onun izzetini ve şerefini arttırır. Her kim Allah için tevazu ederse, Allah onu yükseltir.”

Birgün Eshâb-ı kirâma karşı “Müflis kime nedir biliyor musunuz?” buyurunca, Eshâb-ı kirâm “Parası ve malı olmayan kimseye diyoruz.” dediler. Resûlullah buyurdu ki:

“Ümmetim arasında müflis, şu kimsedir ki, kıyâmet günü defterinde, çok namaz, oruç ve zekât sevâbı bulunur. Fakat, bir kimseye sövmüş, iftira etmiş, malını almış, kanını dökmüş, dövmüş. Sevâbları, bu hak sâhiblerine dağıtılır. Hakları ödenmeden önce, sevâbları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilir. Sonra Cehenneme atılır.”



En çok hadis-i şerif rivayet eden Sahabi

Ebû Hureyre hazretleri, Eshâb-ı kirâm arasında ençok hadîs-i şerîf bilen ve rivâyet edenlerdendir. İsmi Abdurrahman bin Sahr’dir. Künyesi Ebû Hureyre’dir. Bu künyenin verilişi hakkında kendisi şöyle demiştir. “Birgün kaftanımın içinde küçük bir kedi taşıyordum. Resûlullah gördü. “Nedir bu?” buyurdu. Ben de, “kedicik” dedim. Bunun üzerine Resûlullah bana “Ey kedicik babası” buyurdu.”

Ebû Hureyre , Peygamber efendimizin yanına geldikten sonra artık O’ndan hiç ayrılmadı. Ticaret, mal, servet gibi hiçbir meşgâlesi yoktu. Bunlarla hiç uğraşmadı. Eshâb-ı kirâmın en fâkiri olup, Eshâb-ı Suffa arasına katıldı. Eshâb-ı Suffa, Mescid-i Nebî’de kalır hep ilimle meşgûl olurdu. Ebû Hureyre, Peygamberimizin hep huzurunda bulundu. Bu hal Peygamberimizin vefâtına sürdü.

Peygamberimizin yanında devamlı bulunduğu için pekçok hadîs-i şerîf işitmiş ve rivâyet etmiştir. Bir gün Peygamberimize şöyle demiştir: “Yâ Resûlallah senden işittiklerimi hâfızamda fazla tutamıyorum.” Bunun üzerine Peygamberimiz “Örtünü uzat” buyurdu. O da ridasını uzattı. Resûlullah Ona duâ etti, iki mübarek eliyle üç defa O’na doğru nûr saçtı ve “Örtünü göğsüne sür” buyurdu. O da sürdü. Böylece Allahü teâlâ O’na öyle bir hafıza ihsan etti ki, işittiği hiçbir şeyi unutmadı. Ömrü de uzun oldu. Böylece çok hadîs-i şerîf rivâyet etti.

Bir zât, İbn-i Ömer’e “Ebû Hüreyre Resûlullahtan bu kadar çok hadîs rivâyet ediyor doğru mu?” dediğinde İbn-i Ömer “Yemin ederim ki, hiç birinde şek ve şüphe yoktur, çünkü Ebû Hureyre her zaman Resûlullaha suâl sorar, aldığı cevapları ezberlerdi.” demiştir.

Eshâb-ı kirâm arasında Muhacirin ve Ensarın bir çoklarının bilmediği hadîs-i şerîfleri Ebû Hureyre bilirdi. Çünkü Eshâb-ı kirâmın çoğu iş güç sahibi olduğundan, bir kısmı çarşıda, pazarda çalışır, bir kısmı ziraatle meşgûl olurdu. Bu sebeple her zaman ve her saat Resûlullahın yanında bulunma fırsatını elde edemezlerdi.

Eshâb-ı kirâmdan bir kısmı ise kendini tamamen ilme vermiş olup, Resûlullahın huzurunda bulunurdu. Bunların en başında gelen Ebû Hureyre idi. Bu bakımdan o herkesin duymadığı hadîs-i şerîfleri işitip rivâyet etmiştir. Onun bu hali Eshâb-ı kirâmın ileri gelenleri tarafından da bildirilmiştir. Ebû Âmir buyurdu ki: O, hergün Resûlullahın huzurunda ve hizmetinde bulunmuştur. Biz eşlerimizle ve ailemizle, evimizde oluyorduk. Onun böyle bir meşgâlesi yoktu. Bu bakımdan O bizden daha fazla hadis-i şerif bilir ”

“Buraya gelmenizin sebebi nedir?”

Ebû Hureyre hazretleri, gece-gündüz Resûlullahın huzurundan ayrılmamış, bütün işini gücünü bırakmış, hep Peygamberimizin buyurduklarını dinleyip, hıfzetmiştir (ezberlemiştir.)

Hatta günlerce aç kaldığı halde dîni öğrenme gayretiyle buna katlanmıştır. Bu hususta kendisi şöyle anlatmıştır: “Bir gün açlığa dayanamayarak evimden çıkıp mescide gittim. Günlerce bir şey yememiştim. Oraya varınca bir grup Eshâbın da orada olduğunu gördüm. Yanlarına varınca “Bu saatte niçin geldin Yâ Ebâ Hureyre” dediler. Ben de “Açlık beni buraya getirdi” dedim. Onlar, “Biz de açlığa dayanamayarak buraya çıkıp geldik” dediler.

Bunun üzerine hep birlikte Resûlullahın huzuruna gittik. Huzuruna varınca “Bu saatte buraya gelmenizin sebebi nedir?” buyurdu. Biz de “Açlık Yâ Resûlallah” dedik. Bir tabak hurma getirdi. Hepimize ikişer tane hurma verdi. Ben birini yedim, birini sakladım. Resûlullah görüp, “Niçin onu da yemedin?” buyurdu. “Birini de anneme ayırdım” dedim. Resûlullah “Onu da ye sana annen için iki tane daha vereceğiz” buyurdu. Annem için iki tane daha verdi.

“Bir gün Resûlullaha bir kase süt hediye getirildi. Ben o gün çok açtım. Resûlullah bana “Git Eshâb-ı Suffayı çağır” buyurdu. Çağırmaya gittim. Giderken bir sütün hepsi bana ancak yeter diye aklıma geldi. Eshâb-ı Suffa’yı çağırdım, yüz kişi kadar vardı. Resûlullahın emri üzerine o süt kasesini alıp her birine ayrı ayrı verdim. Hepsi doyasıya içti. Resûlullahın mu’cizesi ile artıyordu. Sonra Resûlullah “Ben ve sen kaldık iç.” buyurdu. Ben de biraz içtim. “İç” buyurdular. Tekrar içtim. İçtikçe “İç” buyurdular. O kadar içtim ve doydum ki, artık hiç içecek halim kalmadı. Sonra da kâseyi alıp Resûlullah içti..”

Ebû Hureyre, Peygamberimizden bizzat öğrendiği din bilgilerini ve işittiği hadîs-i şerîflerin İslâm dünyasına yayılması hususunda çok büyük hizmet yapmıştır. Her Cum’a günü namazdan önce hadîs-i şerîf dersleri verirdi. Hadîs-i şerîf öğrenmek için gelenler onun etrafında toplanırdı. Onun ders meclisi pek geniş olup, bir çok kimse ondan ilim öğrenip, ilimde yükselmiş ve hizmet etmiştir.

Ebû Hureyre fazileti ve İslâmı yaşamasıyla en mükemmel bir numûne idi. Çok geceleri ibâdet ile geçirir, sabaha kadar namaz kılar, Kur’ân-ı kerîm okurdu. Her ayın başında üç gün oruç tutardı. İbâdetlerde çok ihtiyatlı hareket ederdi. Hep abdestli bulunur ve Resûlullah “Abdestli olan vücûd a’zasına Cehennem ateşi dokunmaz” buyurdu, derdi.

Ebû Hureyre hazretlerinin son sözü

Ebû Hureyre hazretleri her gün onbir bin tesbih çekerdi. Ölümü yaklaştığında ağladı. Sebebi sorulunca “Ahiret azığının azlığından ve yolculuğun zorluğundan” demiştir. Allah korkusu, mahşer gününün hesâbından bahsedilince titremeye başlar, bazan ağlayarak kendinden geçerdi.

Şakya Eshahi şöyle anlatır: “Bir defasında Medine’ye Ebû Hureyre’yi ziyaret için gelmiştim. Resûlullahın kıyamet gününe dair bir hadîs-i şerîfini rivâyet ederken, birden bire feryad edip, kendinden geçti. Bir müddet sonra kendine gelince neden böyle yaptığını sordum. Biliyormusun? Kıyamet günü için Resûlullah buyurdu ki: “Kıyamet günü Allahü teâlânın insanları hesaba çekeceği gündür. Kur’ân-ı kerîme, O’nun emirlerine uyanlar (hakyolu tutanlar) makbul olup, uymayanlar cezalandırılacaktır. Kur’ân-ı kerîmi bilip okuyan, öğrenip öğretenlerden amel etmeyenlerin vay haline”

Kur’ân-ı kerîmde insanlara emirler vardır. Fakiri himâye etmek, sadaka vermek, akrabâyı ziyâret etmek... Bunların hepsini yerine getirmek gerekir. İşte bunun için kıyamet gününden korkarım dedi.”

Ömrünün son günlerinde hastalandı. Hastalığını duyanların ziyarete gelmesiyle büyük bir kalabalık toplandı. Hastalığı ağırlaştığında “Allahım sana kavuşmayı seviyorum. Bunu bana nasib eyle” demiştir. Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği hadîs-i şerîflerden bir kısmı şunlardır:

“Bir kimse bir mü’minin dünyaya üzüntülerini giderip ferahlandırırsa, Allah da kıyamet günü onun üzüntülerinden birini giderir.” “Her kim eli dar olan borçluya kolaylık gösterirse, Allah da dünya ve âhirette ona kolaylık gösterir.” “Bir kul din kardeşine yardımda bulundukça, Allah da ona yardım eder.” “Bir kimse ilim tahsili için yola çıkarsa, bundan dolayı Allah ona Cennet yolunu kolaylaştırır.” “Ameli kendisini geride bırakan kimseyi, nesebi ileri götüremez.”

“Müslümanın müslüman üzerinde hakkı beştir. Bunlar: Selâm almak, hastayı ziyaret etmek, cenâzeyi teşyi etmek, davete icabet eylemek (kabul edip, gitmek) aksırana “Yerhamükellâh” Allah asna rahmet etsin, demek.” “Birbirinize hased etmeyiniz. Alış verişte birbirinizi aldatmayınız. Birbirinize dargın durmayınız ve birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Birinizin bitmek üzere olan pazarlığını bozmayınız. Allahın kulları kardeş olunuz. Müslüman müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hor bakmaz.”

“Müflis kime nedir biliyor musunuz?”

Ebû Hureyre hazretlerinin bildirdiği hadîs-i şerîflerden bazıları:

Resûl-i Ekrem üç defa göğsünü işaret buyurarak,“Takvâ işte buradadır. Bir kimsenin şerir, kötü olması için müslüman kardeşini hor görmesi kâfidir.” buyurdu.

“İnsanların Cennete girmelerine en çok yardımcı olan, takvâ, Allah korkusu ve güzel ahlâktır.” “Kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek, elbisesi giyen kadın la’net olsun.”

“Bir zaman gelir ki, müslümanlar birbirlerinden ayrılır, parçalanırlar. Dini bırakıp kendi düşüncelerine, görüşlerine uyarlar. Kur’ân-ı kerîmi mizmarlardan, ya’ni çalgılardan, şarkı gibi okurlar. Allah için değil keyf için okurlar. Allahü teâlâ bunlara lâ’net eder. Azab verir.”

“Mü’milerin imân bakımından en mükemmel olanı, ahlâkı en iyi olanlarıdır ve hayırlı olanlarınız da, kadınlara karşı hayırlı olanlardır”

“Allaha ve Kıyamet Günü’ne imân edenler, komşusuna eziyet etmesin. Allaha ve Ahiret Gününe imânı olan, misafire ikram etsin. Allaha ve Ahiret Gününe imân etmiş olan, ya hayır söylesin ya sussun.”

“Kadın dört şey için nikâh edilir. Malı, soyu, güzelliği ve dîni. Sen dindar kadını seç, mes’ûd olursun.”

“Yedi sınıf insan vardır ki, Allahü teâlâ onları hiçbir gölge bulunmayan günde (Kıyamet Gününde) Arş’ının gölgesinde gölgelendirir. Adaletli Devlet Reisi, Allaha ibâdet ederek büyüyen genç. Kalbi mescidlere bağlı olan kimse, Allah için birbirini seven ve bu uğurda birleşip bu sevgi ile ayrılan iki kişi, mevki sahibi olan güzel bir kadın tarafından zinaya çağırıldığı halde “Ben Allah’tan korkarım” cevabı ile mukabale eden kimse, sağ elinin verdiği sadakayı sol eli duymayacak surette gizli sadaka veren kimse, tenha yerde Allahı zikrederek, gözleri yaşla dolup taşan kimsedir.” “Sadaka, malı eksiltmez. İnsan afvettikçe Allah da onun izzetini ve şerefini arttırır. Her kim Allah için tevazu ederse, Allah onu yükseltir.”

Birgün Eshâb-ı kirâma karşı “Müflis kime nedir biliyor musunuz?” buyurunca, Eshâb-ı kirâm “Parası ve malı olmayan kimseye diyoruz.” dediler. Resûlullah buyurdu ki:

“Ümmetim arasında müflis, şu kimsedir ki, kıyâmet günü defterinde, çok namaz, oruç ve zekât sevâbı bulunur. Fakat, bir kimseye sövmüş, iftira etmiş, malını almış, kanını dökmüş, dövmüş. Sevâbları, bu hak sâhiblerine dağıtılır. Hakları ödenmeden önce, sevâbları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilir. Sonra Cehenneme atılır.”

 
< Önceki   Sonraki >